2. İLİM ADABI

 

2. İLİM ADABI

 

1. GİRİŞ

İlim kulun Allah'a yaklaşma yolunda en büyük yardımcısıdır. İlim olmadan hak bilinemez, yaşanamaz ve sonraki insanlara da aktarılamaz.

İlimle kul Allah'ı daha iyi bilecek ve O'na yaklaşmak isteyecektir. Allah'a yaklaştıran ve uzaklaştıran şeyleri  ancak ilimle öğreniriz.

İlim ilk devirden itibaren Resulullah (sav), sahabe-i kiram, tabiin, tebei tabiin ve sonraki dönemlerde hep İslam ümmetince baş tacı edinilmiştir. Medreseler kurulmuş ve ümmeti eğiten alimler yetiştirilmiştir. Bugün için de ilmin günümüzde canlı tutulması ve bu yolda gayret sarf edilmesi gerekmektedir.

Biz de her ne kadar konumuz Ahlak olsa da bu kitabımızın en başına ilim bahsini önemine binaen koymayı uygun bulduk. Çünkü ilim tüm ihtisas alanlarında bizim için vazgeçilmez bir kılavuzdur.

İlim, bizim yolumuzu aydınlatacak bir ışık kaynağıdır, o olmadığında yanlış ve karanlık yollara sapma ihtimali kuvvetlenecektir. Aynı şekilde; o varken layıkıyla kullanmadığımızda da, var olması bir anlam ifade etmeyecektir.

Dersimizin  gayesi, ilim talebesine ışık tutacak ve yardımcı olacak hususları dile getirmektir.

Bu derste, ilmin tanımı, önemi, ilmi elde etmenin yolları ve bu yolda takınılacak adab hakkındaki meselelere değinilecektir.

2. KAVRAM TAHLİLİ

Klasik sözlüklerde “bir şeyi gerçek yönüyle kavramak, gerçekle örtüşen kesin inanç (itikad), bir nesnenin şeklinin zihinde oluşması, nesneyi olduğu gibi bilmek, nesnedeki gizliliğin ortadan kalkması, tümel ve tikellerin kavranmasını sağlayan bir sıfat” gibi değişik şekillerde tarif edilmiştir.

İlim “Bilgisizliğin (cehl) karşıtı” biçiminde de tanımlanır.

Aynı kökten türeyen âlim, alîm, allâm ve allâme, ma‘lûm, ma‘lûmât, muallim, müteallim, muallem kelimeleri bilgi anlamıyla bağlantılı olarak kullanılmaktadır. Âlim ve alîm sıfatlarına hem Allah hem de insan için yer verilmekle birlikte Allah için ikincisinin kullanımı daha yaygındır. Aynı şekilde allâm Allah için, allâme ise insanlar için kullanılmaktadır.

Kök harfleri aynı olmakla beraber “ilm” masdarından türemeyip bilgi anlamıyla dolaylı olarak bağlantılı olan kelimeler de vardır. Alem, alâmet ve âlem bunlardandır (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “İlim” md.; et-Ta'rîfât, “İlim” md.; Lisânü’l-Arab, “alm” md.; Tâcü’l-arûs, “alm” md.).

İrfân / ma‘rifet, fıkh / tefakkuh, hibre, şuûr ve itkān gibi kelimeler de sözlükte “bilmek” mânasına gelmekle birlikte sonradan kazandıkları teknik anlamları itibariyle gerek bilgi alanları gerekse bilgide kesinlik dereceleri bakımından farklı bağlamlarda kullanılmaktadır (Lisânü’l-Arab, “alm” md.).

Nispeten geç dönem sözlüklerinde mârifet ilimden daha özel bir anlama sahiptir. Çünkü mârifette bilme fiilinin yöneldiği nesne tektir, ilimde ise bilmenin konusu umumidir. Ayrıca mârifette “unutulan şeyin hatırlanıp tanınması” anlamı da vardır. Nitekim mârifetin karşıtı inkâr, ilmin karşıtı ise cehl olarak gösterilir (Tâcü’l-arûs, “alm” md.).

İlim kelimesi, ilimler tarihi boyunca “belli bir alana ait sistemli bilgi birikimini ifade eden disiplin” mânasında kullanılmıştır. Fen teriminin de İslâm’ın klasik çağında herhangi bir ilmî disiplini yahut bir ilme ait alt disiplinlerin her birini karşıladığı bilinmektedir. Modern dönemde fen din ilimlerini kapsayacak şekilde de kullanılmış, ancak çok defa din ilimleri için ilim, modern bilim için fen kelimesi tercih edilmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm’de ilim kökünden türeyen kelimelerin yaklaşık 750 yerde geçtiği görülmektedir. Bu sayı, bilginin ve bilme faaliyetinin Kur’ân mesajı bakımından önemini ortaya koymaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de ilim kavramı daha ziyade “ilâhî bilgi” yahut “vahiy” anlamında kullanılmakta, ayrıca gerek insanın vahyedilmiş ilâhî hakikate dair ilmi, gerekse bilme melekesiyle ilgili kazandığı dünyevî ilmi ifade etmek üzere çeşitli âyetlerde yer almaktadır.
  ( İslam Ansiklopedisi - İlim Maddesi )

Yine İslam ıstılahında; ilim tâlibi (ilme istekli) olan kimseye talebe, ilmiyle amil olana (amel edene) âlim, ilim öğretene ise muallim (Farsça’da “hoca”) denilmektedir.

Günümüzde “ilim” kavramının içi boşaltılarak salt “beşerî ilimleri” (pozitif bilimleri) ifade eder bir hale getirilmiştir; oysa İslam Dini açısından, beşerin kendi ürettiği ilimler ancak ihtiyaç duyulduğu nispette değer görür. Ne var ki, ayet ve hadislerde bahsedilen ve övülen ilim, yukarıda tanımlandığı şekliyledir.

Aynı şekilde; her öğrenci talebe, her öğreten hoca (muallim) ve her bilgi sahibi de âlim olarak görülmemeli-adlandırılmamalıdır!

Hülasa; ilimle ilgili kavramlar, geniş manada tüm bilgi ve bilimi ifade ederken, ıstılahı manada sadece Din ve Ahirete yönelik bilgi ve usulü ifade eder. Allah (cc), asıl itibariyle bu sonuncusuna bizleri sevk etmektedir.

3. İLMİN ÖNEMİ VE FAZİLETİ

İlmin bizatihi kendisi ehemmiyetli ve faziletli olduğu gibi, bu yola başvuran ve ilimle meşgul olanlar Allah (cc), Resulü (sa) ve Selef-i Salihin tarafından övülmüştür.

a. Ayetler:

" Kulları içinden ancak âlimler, Allah'tan (gereğince) korkar. " (Fatır 28)

“Allah, adaleti ayakta tutarak (delilleriyle) şu hususu açıklamıştır ki, kendisinden başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de (bunu ikrar etmişlerdir.” (Ali-i İmran 18)

 “«Rabbim, benim ilmimi artır» de.” (Ta-Ha 114)

“Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin.” (Mücadele 11)

“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.” (Zümer 9)

“Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında Kitab'ın bilgisi olan (Peygamber) yeter.” (Ra'd 43)

“İşte biz, bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir.” (Ankebût 43)

“Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar; halbuki onu, Resûl'e veya aralarında yetki sahibi kimselere götürselerdi, onların arasından işin içyüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi.” (Nisâ 83)

Allah Teâlâ bu ayette olayların yorumunu âlimlerin istihrac ve istinbatına bırakmakta ve böylece onların mertebelerinin ne denli büyük olduğunu ve bu mertebenin peygamberler mertebesine nasıl ilhak olunduğunu bildirmektedir.

“Müminlerin hepsinin toptan sefere çıkmaları doğru değildir. Onların her kesiminde bir gurup dinde (dinî ilimlerde) geniş bilgi elde etmek ve kavimleri (savaştan) döndüklerinde onları ikaz etmek için geride kalmalıdır.” (Tevbe 122)

“Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun.” (Nahl  43)

b. Hadisler:

Kays b. kesir (ra) şöyle demiştir: Ebu'd-Derda (ra) ile Dımaşk ( Şam ) mescidinde oturuyorduk. Ebu'd-Derda'nın (ra) yanına bir adam geldi ve,

-Ey Ebu'd-Derda ben buraya Rasulullah'ın (sa) şehri Medine'den bir hadis-i şerifi öğrenmek için geldim. Bana bildirildiğine göre o hadisi siz Rasulullah'tan (sa) rivayet etmişsiniz dedi. Ebu'd-Derda (ra) ona,

- Sen buraya kadar ticaret için veya başka bir hacetini gidermek için gelmedin de sadece bir hadisi öğrenmek için mi geldin dedi. Adam:

- Evet, sadece bunun için geldim dedi. Bunun üzerine Ebu'd-Derda (ra) şöyle dedi: Ben Rasulullah'tan (sa) şöyle işitmiştim:

"Her kim ilim tahsil etmek amacıyla bir yola gidecek olursa Allah onu cennet yollarından bir yola sokmuş olur. Kuşkusuz melekler ilim yolunda olan bir kimseden hoşlandıklarından dolayı ona kanatlarını sererler. Göklerde ve yerde bulunan yaratıklarla suda bulunan balıklar (tümüyle Allah'tan) onun bağışlanmasını dilerler.

Muhakkak ki alimin abide olan üstünlüğü on dördüncü dolunayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir.

Alimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler miras olarak dinar ve dirhem bırakmazlar, onlar ancak ilim bırakırlar. Kim o ilmi elde ederse çok büyük bir nasip elde etmiş olur.  ( Ebu Davud, no 3641-3642; Tirmizi no 2682; İbn Mace no 223;  Ahmed b. Hanbel, Müsned 5/196; Darimi, Müsned no 342 )

Allah bir kulu için hayrı murad ettiğinde, onu dinde Allah'tan korkan bir âlim yapar. Ona kendisini doğru yola götürecek akıl ve idrâk verir. (Buharî ve Müslim, Muaviye'den; Tirmizî ve İmam Ahmed İbn Abbas'dan; İbn Mâce Ebu Hüreyre'den…)

Âlimler peygamberlerin varisleridir. (Ebu Dâvud, Tirmizî, İbn Mâce ve İbn Hibban, Ebu Derdâ'dan…)

Âdemoğlu öldüğü zaman ameli kesilir. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i cariye, kendisiyle faydalanılan ilim ve kendisine dua eden salih evlat. (Müslim)

Âlim'in âbide üstünlüğü, on dördünde bulunan ayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. (Ebu Davud, Tirmizî, Nesâi ve İbn Hibban)

“Ey insanlar! Allah’tan kesin bir bilgi ve sağlık isteyiniz. Zira insana bu ikisinden daha üstün bir şey verilmemiştir.” (Tirmizî, Sünen; İbn Mace, Sünen)

“Allah beni muallim olarak gönderdi.” (İbn Mace, Sünen)

“Peygamberler birer muallimdi.” (İbn Mace, Sünen)

“İlim öğreniniz ve öğrendiklerinizi de başkalarına öğretiniz… Zira ben bir gün öleceğim.” (Darimî, Sünen)

İlim tahsil etmek maksadıyla yollara düşen kimseye Allah Teâlâ cennete giden yolu gösterir. (Ebu Dâvud,-Tirmizî, İbn Mâce ve İbn Hibban, Ebu Derdâ ve Ebu Hüreyre'den…)

c. Bir kısım selef-i salihinden şöyle aktarılmıştır:

“İbn Mes’ud şöyle demiştir: Ya öğretici ol, ya talebe ya da dinleyen ol; sakın dördüncüsü olma!” (Darimî, Sünen)

Hz. Ali, talebesi Kumeyl’e şöyle demiştir: Ey Kumeyl! İlim maldan daha hayırlıdır. Çünkü ilim seni, sen ise malı korursun. İlim hâkim, mal ise mahkûmdur. Mal harcandıkça azalır, ilim ise harcandıkça artar.

Hz. Ali bir manzumesinde şöyle demektedir: Bütün insanlar ölürler, ancak ilim ehli olanlar yaşarlar.

İbn Abbas şöyle demiştir: Bence gecenin bir ânında ilim üzerine sohbet etmek, o gecenin tamamını namaz kılmakla geçirmekten daha faziletlidir.

Hasan Basrî: “Ey rabbimiz! Bize dünyada da hasene ver, ahirette de hasene ver! Bizi cehennem azabından koru!” ayetinin tefsirinde şöyle demektedir: Bu ayette geçen dünyadaki hasene, ilim ve ibadeti içine alır. Ahiretteki hasene ise cennet demektir.

İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: İlim talep ederken büyük zorluklara göğüs gerdim, fakat ilmi elde ettikten sonra aziz oldum. Gerçekten de İbn Ebî Müleyke şöyle der: İbn Abbas'ı gördüğümde, ondan daha güzel yüzlü ve muntazam endamlı bir kimseyi gördüğümü ve görebileceğimi tasavvur edemedim.

Ebu Derdâ der ki: İlimden küçük bir mesele öğrenmem, benim için bütün bir geceyi ibadetle ihya etmekten daha mühimdir.

Atâ şöyle demiştir: 'Bir kere ilim meclisinde hazır bulunmak, yetmiş lehviyat meclisinde bulunmanın kefareti olur.

İmam Şâfiî de şöyle demiştir: İlim tahsil etmek, bütün nafile ibadetlerden daha faziletlidir.

Fakih Ebu Muhammed Abdullah b. Abdilhakem şöyle anlatır: Bir gün İmam Mâlik'in önünde ders okurken öğle ezanı okundu. Nafilelerimi kılmak üzere ders kitabımı kapattım. Hocam (İmam Mâlik) yüzüme bakarak şöyle haykırdı: Ey genç! Burada okuduğun ders, kalkıp kılacağın nafile namazlardan fersah fersah daha hayırlıdır.

4. İLMİN ÇEŞİTLERİ

İslam Dini açısından ilimler 4 sınıftır:

1.      Her Müslümanın mutlaka öğrenmesi gereken zaruri ve asgari olan ilimler… (Fıkıh, İlmihal, Akaid, Ahlak, Kur’an Kıraatı, vb. gibi…)

2.      Bazı âlimlerin ihtisas yapması gereken ilimler… (Fıkıh Usulü, Hadis Usulü ve Rivayet Bilgisi, Kelam, Mantık, Tarih, vb. gibi...)

3.      İhtiyaca binaen öğrenilmesi gerekilen ilimler… (Matematik, Fen, Kimya, vb. gibi...)

4.      Kendisinden kaçınılması gerekilen ilimler… (Astroloji, Sihir, Büyü, Gizli ve Batınî ilimler, vb. gibi…)

Bizim dersimiz (ve bundan sonraki tüm dersler) ilk sınıfta yer alır.

5. FAYDALI İLİM

a. İlim Meclisleri:

İlmi elde etmenin günümüzde üç yolu vardır: Birincisi, genel veya özel bir ders halkasına dâhil olmak ve hocayla yüz yüze görüşecek biçimde ilim öğrenmek; ikincisi, yaşayan veya vefat etmiş bir âlimin eserlerini okumak suretiyle ilim öğrenmek ve üçüncüsü, internet veya televizyon yoluyla yazılan bir yazıyı okumak-araştırmak veya gösterilen bir videoyu izlemek biçiminde ilim öğrenmek.

Bu sonuncusu ancak çağımızda mevcut olmakla birlikte ilk ikisi evvelki dönemlerde insanların başvurduğu yöntemler arasında idi. Lakin çağımızda ortaya çıkan farklı medya araçları  ilim öğrenmeyi kolaylaştırmakla beraber İslam dini açısından bazı zaaf ve riskleri barındırmaktadır. Şöyle ki;

1.      İlim meclislerinin feyz ve bereketinden yoksun olmak,

2.      Aktarılan bazı bilgilerin doğruluğunun şüpheli olması,

3.      Zahmet çekmeden, kolayca erişilen bir şeyin değerini layıkıyla anlamamak.

Bu hususta, Allah Resulü’nden (sa) nakledilen hadisler dikkate alındığında, klasik yöntemle ilim tahsilinde bulunmanın kıymeti daha iyi anlaşılacaktır.

 Hz. Peygamber (as) ve onun yolunu izleyenler, oluşturdukları her sohbet ortamını, sahip oldukları en kıymetli hazinelerden bilirlerdi. Çünkü onlar bu ortamlar vesilesiyle kendilerini ihya ederlerdi. Bu ortamlarda bir araya gelir ve birbirlerine ülfet oluşturur ve sevgilerini arttırırlardı. Bu vesile ile bağlılıkları artardı. Onlar bu ortamları birer ilim meclisi olarak bilir ve bu meclislerde ilim ehli olurlardı; bilgilerini bu meclislerde test eder ve tashih ederlerdi. Bu meclislerde okunan her bir ayet, imanlarını arttırır; yapılan her bir zikir, kalplerini diri tutardı. Bildikleri basit bir şey dahi kendilerine hatırlatılsa, onu asla küçümsemezlerdi. Zira bilirlerdi ki, her bir hatırlatma, kendi dünyevî ve uhrevî maslahatları içindi.

Bizim sohbet ortamlarımız ise taşıması gereken misyonu yitirdiği için sıradanlaşmış ve bir ilim meclisi olma vasfını çoğunlukla kaybetmiştir. Çoğunlukla Müslümanlar, katıldıkları meclis veya eğitim programlarını –İslamî ilimlerden birinin ismi verilmeyip “sohbet” diye andıkları için– “ilim meclisi” olarak görmüyor ve basite alıyorlar. Bir de sohbeti yapan kişinin ilmî derinliği yoksa sohbet ortamları daha da küçümsenir oluyor. Oysa kişi bilmeli ki, içerisinde Kur’an’dan ayetlerin zikredildiği ve Resulullah’ın sahih Sünnetinin konu edinildiği her meclis, aynı zamanda ilim meclisidir. Yeter ki sohbet ortamı her yönüyle istikamet üzere bir sohbet halkası olsun.

Sohbet ortamları niyet ve amel olarak sıradanlaştırıldığında, iştirak etmek de sorun haline gelebiliyor. Geç gelmeler, gelmemeler, sohbetin ortasına terk etmeler, vb. ortamı sıradanlaştırıcı ve bereketi yok edici davranışlar, artık normal kabul edilebiliyor.

Sohbete ihtiyaç duymamak da bu husustaki diğer bir sorunumuz. Kimi Müslümanlar edindikleri bilgileri yeterli görerek yahut “ben, bana yeterim” saikiyle sohbet ortamlarını zihin dünyasında sıradanlaştırarak sohbete iştirak etmekten kaçınıyor. Yahut İslamî çalışmalardaki konumundan kaynaklanan yanlış algılarla bu ortamlardan istiğna duygusu (gurur) ile uzak duruyor. Halbuki her Müslümanın mutlak surette her yönlü beslenmeye ihtiyacı vardır. Bazı Müslümanlar üzerine aldığı sorumluluk alanının sohbetten daha önemli olduğunu düşünerek –ki bu bazen doğru olmakla birlikte, esasen birbirini nakzeden hususlar değildir– iştirak etmiyor. Genel anlamda bütün bu durumlar şeytanın ve nefsin iğvasından başka bir şey değildir. Velev ki sohbetlerin içeriği çok iyi bildiği konular dahi olsa sohbetten uzak kalmak, beslenme kaynaklarından ve kanallarından uzak kalmaktır. Her gün yediğimiz yemekten ve içtiğimiz sudan bıkkınlık sebebiyle yemeyi ve içmeyi terk etmek, ölüm yahut hastalık sebebi olduğu gibi, kişinin iman ve amelen beslenmemesi de manen aynı tehlikeye kapı aralar.” (Rahle Dergisi, Sayı: 50, “Sohbet Adabı-4”, Necmettin Irmak)

b. İlimde Gaye:                 

İslam âlimlerinin belirttiği üzere; ilimde sahih bir niyet esastır. Burhaneddin Zernuci şöyle demiştir: Talebenin ilim öğrenmekten maksadı; Allah’ın rızasını kazanmak, ahiret yurdunu (cenneti) elde etmek, önce kendisinden cahilliği gidermek, sonra diğer cahillerin bilgisizliğini gidermek, İslam dinini yaşatmak ve ilelebet devamını sağlamaktır. Zira bu dinin sürekliliği ancak ilim ile mümkün olur.

Bundan sonra; Allah’a şükretmek, nefsin arzularından sakınmak ve onu terbiye etmek gibi ahlaki meziyetler ve kulluk görevlerini yerine getirmek esasları da zikredilebilir. Böylece, İslamî ilimler ile pozitif bilimlerin arasındaki fark, henüz işin başında iken kendini belli edecektir.

Nitekim Allah Resulü (sa) şöyle dua etmiştir: “Allah’ım! Şu dört şeyden sana sığınırım; fayda vermeyen ilimden, huşu duymayan kalpten, doymayan nefisten ve kabul edilmeyen duadan…” (Buhari, Tarihi’l-Kebir; Müslim, Sahih)

c. İlimle Amel Etmenin Gerekliliği:

İlmin ne olduğu, hangisinin bize lazım geldiği ve gayesinin ne olduğu iyice anlaşıldığına göre; ilimle amelin bir olması gerektiği de kolayca anlaşılacaktır. Zira amelin kendini göstermeyeceği bir sahada öğrenim görmek, ancak içi boş bir kütükten sağlam bir mobilya yapmaya benzer.

Konuyla ilgili olarak Kur’an’da şöyle geçer:

"Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez." (Cuma 5 )

 

 “(Ey bilginler!) Sizler Kitab'ı (Tevrat'ı) okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Bakara 44)

Allah Resul’ünden (sa) şöyle rivayet edilmiştir:

Hesap gününde şu dört şeyden sorulmadıkça kulun iki ayağı da olduğu yerden kımıldamayacak: Hayatından ve onu nasıl harcadığından; varlığından ve onu nerede kazanıp onu nasıl harcadığından; ilminden ve onun için ne yaptığından. (Darimi, Tirmizî, Taberani, Bezzar)

Usame b. Zeyd şöyle dedi: ‘Rasulullah (sas) buyurdu ki: Kıyamet gününde bir kişi getirilir, cehennemin içine atılır ve onun bağırsakları dışarı çıkar. Böylece ona şöyle denir: ‘Sen bize iyiliği emreder ve bizleri kötülükten nehyeder değil miydin?’ O şöyle cevap verir: ‘Ben size iyiliği emrederdim, fakat onu kendim yapmazdım ve ben sizleri kötülükten nehyederdim de onu kendim yapardım. (Buhari, Müslim, Ahmed)

Her kim Allahın rızasını isteme haricinde, ilmi bazı dünyalık kazançlar elde etmek için öğrenir ise, hesap gününde cennetin kokusunu duymayacak. (Ahmed, İbn Mace, Ebu Davud, İbn Hibban)

Bu konuyla ilgili olarak selef-i salihinden şöyle nakledilir:

Ebu Hureyre şöyle dedi: Amel edilmeyen ilmin örneği, Allah yolunda harcanmayan hazine gibidir. (Hatip el-Bağdadi, )

“Diğer ilimlerin göze tabi olduğu gibi, amel de ilme tabidir.” (Ebu Hanife, Alim ve’l-Müteallim)

Fudayl: İnsanlara düşen ilim elde etmektir. Öyle ki ilme ulaştıklarında da, insanlara düşen şey onunla amel etmektir. (Hatip el-Bağdadi, )

Necmettin Irmak Hocamız, günümüzün de en yaygın İslami eğitim ortamlarından biri olan sohbetlerde öğrendiklerimizle amel etmemekle ilgili şöyle söylemiştir:

Günümüzde Müslümanlar olarak en önemli problemimiz, öğrendiklerimizle amel etmede ortaya çıkmaktadır. Bütün eksikliklere rağmen pek çok sohbet ortamı hali hazırda hemen bütün Müslüman oluşumlar tarafından düzenlenmektedir. Öyle ki, neredeyse sohbet yapılmayan ne bir semt, ne  bir sokak, ne bir apartman ve ne de bir akşam kalmıştır. Buna rağmen toplumda hem ihsan derecesinde takva esaslı bir artış gözükmemekte, hem de tevhid merkezli İslam’a dönük bir dönüşüm yaşanmamaktadır. Bunca faaliyete rağmen bu olumsuz durumun en temel sebebi biz Müslümanların öğrendiklerimizle amel etmeyişimizdir.

Sahabe neslinin (Allah hepsinden razı olsun) en bariz vasfı, Hz. Peygamber’den (as) dinlediklerini anında amele dönüştürme çabaları idi. İman ve teslimiyetleri bunu zorunlu kılıyordu. Pazarlıklı bir imanla Hz. Peygamberin sohbetlerine katılıyor değillerdi. Bunun için sahabe, sohbet ehli olmuşlardı. Gereğince amel etmeyecekleri bir sohbeti dinlemekten kaçınırlardı. Daha doğru bir ifade ile dinledikleri sohbet gereğince amel etmemeyi, işlenebilecek en büyük günah gibi görürlerdi. İnen vahiyden amel edecekleri miktarı öğrenir ve sonra geri kalanı öğrenmeye çalışırlardı.

Çağımız her yönüyle konforizmi yaşıyor. Bundan biz Müslümanlar da fazlasıyla etkileniyoruz. Hele de zihin konforu en çok hoşlandığımız ve uyguladığımız boyutu. Kur’an ve Sünneti entelektüel endişelerin malzemesi haline getirmiş olan biz Müslümanların sohbet ehli olmada gereken temel vasfı kaçırmamız, kaçınılmaz oluyor: Gereğince amel. Sohbet ehli olma, esasen tam da bu endişe ile sohbete katılarak gerçekleştirilebilir.

Sohbet ortamlarımız, çok ve gereksiz söz söyleme, bilgiçlik taslama, edebiyat paralama, gereksiz tartışmalar ile salihlik vasfını kaybederse, gereğince amelin de önündeki en büyük engel olurlar.

İnsanın en tehlikeli zafiyetlerinden bir diğeri de, kendi eksikliklerini görememesidir. Eğer kendinde bir eksiklik görür yahut bir hata tesbit eder veya bir zafiyetinin farkına varırsa —ki durum, çok az kişinin yapabildiği bir erdemliliktir– çoğunlukla buna bir gerekçe veya mazeret üreterek kendi durumunu doğrular.

Bu hâl, sohbet ortamlarında sözü başkası için dinlemek şeklinde karşılık bulur. Sohbette dile getirilen konuların, Müslümanları uyaran ayetler ve hadislerin, muhatabı sanki farklı kimselermiş gibi kulak verir. Halbuki kişi her bir ayetin ve her bir hadisin muhatabının sadece ve özellikle kendisi olduğu bilinci ve endişesiyle sohbete kulak kesilmelidir. Aksi halde kendi zafiyetlerini tespit edemeyecek ve kendini düzeltemeyecektir.

Sözü başkası için dinlemek demek, dile getirilen uyarıları, hataları, kusurları başkasının üzerinde aramak demektir. Mesela, infaka teşvik eden ve cimrilikten uzak durmayı öğütleyen bir sohbeti –bir başka kardeşinin manevî hastalığını göz önüne getirerek– kendisinde var olan cimrilik hastalığını teşhise engel olması gibi…” (Rahle Dergisi, Sayı: 50, Sohbet Adabı-4)

6. İLİM YOLUNDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

a. Muallimin Edeple İlgili Dikkat Edeceği Hususlar:

-        Üstü-başı, giyim-kuşamı, saçı-sakalının temiz ve düzenli olması: “Sizden birinin şeytanlar gibi, saçı-sakalı dağınık bir halde gelmesinden, böyle (derli toplu) gelmesi daha iyi değil mi?” (Malik, Muvatta)

-        Talebeye karşı ilgi ve şefkat göstermesi: “Ben, sizler için, çocuğuna karşı şefkatli bir baba gibiyim.” (Ebu Davud, Sünen; İbn Mace, Sünen)

-        Bilmediği meselelerde susması ve sonraki bir vakte tehir etmesi: “Bera (ra) şöyle demiştir: Sahabeden 120 tanesine ulaştım. Onlardan birine bir mesele sorulduğunda, o, meseleyi bir diğerine havale eder, o da bir diğerine ve bu şekil, ilk sorulan kişiye gelene dek devam ederdi.” (İbn Abdi’l-Berr, Camiu Beyani’l-İlm)

-        Güler yüzlü, cömert ve iyilikte bulunan biri olması: “Sizin en hayırlınız ahlakça en güzel olanınızdır.” (Ebu Davud, Sünen; Tirmizî, Sünen; Nesaî, Sünen; Hakim, Müstedrek)

(Mümin) kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır. ( Tirmizî, Birr, 36 )

-        Hatalarını gözden geçirmesi ve sözlerine dikkat etmesi: “Hz. Ömer şöyle demiştir: Alimin sürçmesi, alemin sürçmesidir.” (Gazalî, İhyau Ulumi’d-Din)

-        Niyetini Allah’ın rızasını kazanmak ve ahiretini kurtarmak üzere sabitlemek: “Süfyan-ı Sevrî demiştir ki: Niyetimi düzeltmek için uğraştığım kadar, hiçbir şeyle uğraşmadım.” (İbn Cema’a, Tezkiratu’s-Sâmi)

-        Vakar, hilm (yumuşaklık) ve sekînet sahibi olması: “Rahmân'ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) «Selam!» derler (geçerler)” (Furkan 63)

-        İlmi tevazu ile öğretmesi ve talebeye karşı kibirlenmemesi: “İmam Şafiî, Ahmed b. Hanbel’e şöyle demiştir: Siz hadis ilmini benden daha iyi biliyorsunuz. Bildiğiniz hadisleri bize söyleyiniz ki onları öğrenelim.” (İbn Cema’a, Tezkiratu’s-Sâmi)

-        Sabır sahibi ve bağışlayıcı olması: “Kim sabreder ve affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir.” (Şura 43)

-        Anlattıklarının bizzat uygulayıcısı olması: “(Ey bilginler!) Sizler Kitab'ı (Tevrat'ı) okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Bakara 44)

-        Öğrendikleriyle amel eden biri olması: “Kendisinde olmayanla bilgiçlik taslamak, iki kat şeffaf elbise giyen (böylece her halükarda içi görülen) kimsenin durumu gibidir.” (Buharî, Sahih; Tirmizî, Sünen)

-        Dünyevî veya nefsî meselelerde öfkelenmemesi: “Hiddetlenince, yumuşak huylu insan bile kabalık yapabilir.” (Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig)

-        Gereğinden fazla ciddiyetsiz ve şakacı olmaması: “Çokça gülmeyin, zira çokça gülmek kalbi karartır ve öldürür.” (İbn Mace, Sünen)

-        Talebeye anlayışı ve kabiliyeti oranında ilim öğretmesi: “İnsanlara aklî seviyelerine göre davranın, öyle hitab edin.” (Müslim, Sahih)

-        Derse iyi hazırlanması

-        Zararlı ve faydasız ilimleri beyan etmesi ve talebeyi uyarması: “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım.” (Müslim, Sahih)

-        Mülkünde süs, gösteriş ve israftan kaçınması

-        Sözü fazla uzatmaması ve özlü konuşması: “Hz. Aişe demiştir ki: Resulullah aleyhisselam sözlerini sizler gibi arka arkaya ulamazdı.” (Buharî, Sahih; Müslim, Sahih; Tirmizî, Sünen; Ebu Davud, Sünen)

-        Talebeyi dinî konularda zorlamaması ve sıkmaması: “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” (Buharî, Sahih; Müslim, Sahih; Ebu Davud, Sünen)

-        Anlatımda görsel öğeler kullanması

-        İlimde sürekli kendini geliştirmesi: “Abdullah b. Mes’ud şöyle demiştir: Ey insanlar! İlim öğrenmeye devam ediniz, zira sizden biriniz, ilme ne zaman ihtiyaç duyacağını kestiremez.” (İbn Abdi’l-Berr, Camiu Beyani’l-İlm)

-        İlmi belli bir sıra ile vermesi ve amelde aceleci davranmaması: “(Biz) Onu (Kur’an’ı) peyderpey indirdik.” (İsra 106)

-        Talebeye ancak yapabileceği güçlükte ödev vermesi: “Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar.” (Bakara 286)

b. Talebenin Edeple İlgili Dikkat Edeceği Hususlar:

-        Dünyaya ve içindekilere gönlünü kaptırmamak: “Hasan el-Basrî demiştir ki: Gerçek fakih, dünyaya değer vermeyen ve ona gönlünü kaptırmayan kimsedir.” (Suhreverdî, Avarifu’l-Meârif)

-        Kalbini, ilim için uygun hale getirmek: “Mesruk b. el-Ecdâ demiştir ki: Resulullah’ın ashabıyla arkadaşlık ettim; onların her birini ilimle dopdolu yüklü buldum, çünkü onların kalbi, ilim için bir kap durumuna gelmişti.” (Suhreverdî, Avarifu’l-Meârif)

-        Yaşı ne olursa olsun ilim öğrenmeye devam etmek: “Ebu Hanife’nin öğrencileri arasında yer alan Hasan b. Ziyad, rivayet edildiğine göre 80 yaşında iken fıkıh tahsiline başlamış ve sonraki 40 yıl boyunca fetva vermiştir.” (Zernucî, Ta’limu’l-Müteallim)

-        İlim alacağı kimseyi iyi seçmek: “Ebu Aliyye demiştir ki: Biz bir adama ilim almak için geldiğimizde şayet o, namazı güzel bir biçimde eda ediyorsa, orada kalır ve ondan ilim (hadis) alırdık.” (Darimi, Sünen)

-        Yerinde ve gerekli sorular sormak: “Bana şerden sormayınız, hayırlı şeyleri sorunuz!” (Darimî, Sünen)

-        İlmi kaynağından almak: “İmam Şafiî demiştir ki: İlmi kitap sayfalarından alıp öğrenen kimse, ahkâmı öğrenmekten mahrum kalır.” (İbn Cema’a, Tezkiratu’s-Sâmi)

-        Vaktinin adamı (İbnu’l-Vakt) olmak; her vaktin edebini gözetmek: “Ebu Hafs el-Haddad demiştir ki: Her anın, her hâlin ve her makamın kendine göre bir edebi vardır. İçinde olduğu her vaktin edebine riayet eden kimse, Hakk erlerinin ulaştığı hâle ulaşır.” (Suhreverdî, Avarifu’l-Meârif)

-        İlim öğrenirken çekilen zorluklara katlanmak: “İlim öğrenme gayesiyle yola çıkan kimse, Allah yolunda cihada çıkmış gibidir. Bu yolda ölen kimse ise şehittir.” (Buharî, Sahih; Müslim, Sahih)

-        Niyetini Allah’ın rızasını kazanmak ve ahiretini kurtarmak üzere sabitlemek

-        Ölçülü yemek: “Resulullah (sa) buyurmuştur ki: Müslüman bir mide için yer, müşrik ise 7 mide için yer.” (Sahihayn)

-        Öğrendiğini hemen amele dökmek: “Abdullah b. Ömer’den (ra) nakledildiğine göre, sahabeler 10 ayet ezberleyip hayatlarına geçirmedikçe, bir sonrakine geçmezlermiş.” (Taberani)

-        İlmin doğruluğunu araştırmak: “Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın.”  (Hucurat 6)

-        Fazla konuşmamak; yerinde ve zamanında konuşmak: “Hz. Ali demiştir ki: Akıl tam olduğu zaman konuşma noksan olur.” (Zernucî, Ta’limu’l-Müteallim)

-        Muallim ve diğer talebelere karşı şefkatli, saygılı ve mütevazı olmak: “Müminler o kimselerdir ki, kâfirlere karşı çok şiddetli olup kendi aralarında son derece müşfiktirler.” (Fetih: 29)

-        Kendini hiçbir zaman yeterli görmemek: “Gerçek şu ki, insan kendini kendine yeterli görerek azar.” (Alak 6-7)

-        Kendisini zorlayan yahut şu an itibariyle gereksiz olan ilimlerin peşine düşmemek: “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra 36)

-        Anlamadığı ve bilmediği bir meseleyi sual etmekten çekinmemek: “Eğer bilmiyorsanız bilenlerden sorunuz.” (Enbiya 7)

-        Amelde takvayı, niyette ihlâsı ve gaye olarak Allah rızasını her şeyin önünde tutmak: “Halbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve hanifler olarak Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emr olunmuştu.” (Beyyine 5)

-        İlimlerin tümünü belli bir sıra ile almak, birini bitirmeden diğerine geçmemek.

-        İlimde son aşama olarak, kendine has (mütehassıs) bir alanı seçmek ve oraya yoğunlaşmak.

-        Ders esnasında öğrendiği bir şeyi, daha sonrasında da araştırmak-okumak ve çalışmak: “İbn Abbas (ra) demiştir ki: Bir hadis öğrendiğiniz zaman onu müzakere ediniz.” (Darimî, Sünen; Hatib el-Bağdadî, Ahlaki’r-Râvî)

-        Kişisel temizliğine ve bakımına dikkat etmek

-        Derste öğrendiklerini not almak

-        Öğrendiklerini başkalarına da anlatmak-aktarmak: “Bizden bir hadis işitip onu ezberleyerek başkalarına da tebliğ eden kimsenin Allah yüzünü ağartsın.” (Ebu Davud, Sünen; Tirmizî, Sünen; İbn Mace, Sünen)

-        Derste ciddiyetsiz ve başka bir şeyle meşgul olmamak…

-        Dersten çıkacağı zaman müsaade istemek…

-        Muallim ile ders esnasında herkesin önünde tartışmamak; gerekirse ders sonunu beklemek.

-        Kendisine ilim öğreten herkese gıyabında hayr duasında bulunmak.

-        Arkadaş seçimlerine dikkat etmek: “Kişi dostunun dini üzeredir; o halde her biriniz kiminle dostluk kurduğuna dikkat etsin.” (Tirmizî, Sünen)

-        İlmî eserlere-kitaplara hürmet göstermek, onları savurmamak-yığmamak, mümkün mertebede abdestli okumak

-        İlimde azimli, devamlı ve sabırlı olmak: “Allah’ın en sevdiği amel, az da olsa devamlı yapılandır.” (Müslim, Sahih)

-        Öğrendiği ve benimsediği hususlarda taassub sahibi olmamak.

-        Öğrendiklerini unutmadan tekrar ederek ezberlemek: “Enes b. Malik diyor ki: Biz Peygamber’in huzurunda bir hadis işitir, oradan ayrılınca ezberleyinceye kadar aramızda tekrar ederdik.” (Hatib el-Bağdadî, Ahlaki’r-Râvî)

-        Ders vakitlerine riayet etmek, gecikme olursa da güzelce beklemek.

Bu hususlar, genel itibariyle Talebenin Edep ve Ahlakını ele alan tüm klasik eserlerde geçen bilgilerin hülasasıdır. Günümüzde dikkate değer kısımlarını ayrıca münazara etmek gerekebilir.

c. Son Vurgu: İlmin Hafızalardan Çıkmaması İçin

Öğrenilen her bilgi, belirli bir süre sonra nefisten kaybolur, kimisinde ancak bir izi kalır. Ya bölük pörçük bilgi parçacıkları şeklinde yahut hayal mertebesinde olur.

Bunun sebebi iki çeşittir:

1.      Kalbe tesir eden günahlar

2.      Hafızanın kendiliğinden kaybolması

Hubeyb b. Ubeyd şöyle nasihat etmiştir: “İlmi öğrenerek ezberleyin ve onunla faydalanın. İlmi onunla süslenmek için öğrenmeyin. Aksi halde ömrün sürdükçe, sen de kişinin elbisesiyle süslendiği gibi ilminle süslenmeye devam edersin.” (Abdullab İbn Mübarek, Kitabu’z-Zühd; Darimi, Sünen)

7. ÖZET

Nihayet diyebiliriz ki, Allah’ın indinde O’na yaklaşmaya vesile olacak en güzel yollardan biri ilim öğrenmektir; bunun değerini yine en iyi ilim öğretenler ve öğrenenler bilir. Bu ilimle amel etmek, ilim öğrenimi süresince sabır ve edeb göstermek, öğrenmeyi ciddiyetle ve sırf Allah için yapmak Müslümanın temel ilkelerindendir. Allah’a bu hususta her daim dua etmek gerekir.

8. DUA

Allahım! Bizlerin ilmimizi yükselt ve zorlukları bizden gider. Yollarını bizlere kolaylaştır. (Âmin)

9. TAVSİYE EDİLECEK ESERER

-        İlim Talebesinin Süsü, Guraba Yay.

-        Enes Uner, İlim Risalesi, Yasin Yay.

-        Abdulfettah Ebu Gudde, Zamanın Kıymeti,

-        Abdulfettah Ebu Gudde, İlim Uğrunda Yaşanmış Hayat Hikâyeleri, Nun Yay.

10 . ÖDEV

Allah’ın Kitabında ve Resulullah’ın (sa) sözlerinde ilmin veya âlimlerin övülmesiyle ilgili 3’er ayet-hadis bulup yazınız.

11. KAYNAKÇA

-        Rudanî, Cemu’l-Fevaid, İlim Bölümü.

-        İmam Nevevî, Riyazu’s-Salihîn, İlim Bahsi.

-        Burhaneddin Zernuci, Talimu’l-Müteallim.

-        İmam Gazali, İhyau Ulumi’d-Din, İlim Bahsi.

-        İmam Maverdi, Edebü’d-Dünya ve’d-Din, İlim Bölümü.

-        Şihabuddin Sühreverdî, Gerçek Tasavvuf (Avarifu’l-Mearif).

-        Ebu Talib el-Mekki, Kutu’l Kulub (Kalplerin Azığı), İlim Kısmı.

ds12. VİDEO

İhsan Süreyya Sırma hocanın Muhammed Hamidullah Hoca ile Hatırası 


 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Dersler