34. ÇALIŞMA ve TİCARET AHLAKI

 

1.      GİRİŞ

 

İçerisinde yaşadığımız toplumda geçmişte İslam ahlakından neşet eden çok sayıda değerin yozlaştığına üzülerek şahit oluyoruz. “Ahlâkın en fazla dejenere olduğu alanın da iş, çalışma ve ticaret hayatında olduğunu söylemek çok da hatalı olmasa gerektir. Çünkü insanın kendi menfaatine, mala ve paraya karşı olan zaafı ilişkilerine de yön vermektedir. Aldatılan müşteriler, işçinin hakkını vermeyen işverenler ya da aldığı ücreti hak etmeyen işçilerden şikâyetin bulunduğunu bilmeyen yoktur. Bu tür problemlerin gerçekliği ya da yaygınlığı oranında iş ve ticaret hayatında üretkenliğin, verimliliğin, kârlılığın, insanlar arası ilişkilerin olumlu ya da olumsuz etkilendiğini belirtmek gerekir.

 

Bu sebeple İslâm’ın gelişim süreci dikkate alındığında öncelikle Mekke döneminde imanla birlikte ahlâkın oluşturulduğu, Medîne devrinde de hukukunun yapılandırıldığı görülür. İlginçtir bu konuda ilk adım da ticarî alanda atılmıştır. Çünkü insanlar hayatlarını kazanmak amacıyla ya üretim ve hizmet sektöründe ya da ticarî hayatın içerisinde yer aldıklarından bu alandaki etkileşim çok daha güçlü ve hızlı olmaktadır. Hz. Peygamber (sav), Mekke’den Medîne’ye hicret yolunda iken nazil olduğu belirtilen Mutaffifîn sûresinin ilk âyetlerinin gösterdiği hassasiyet doğrultusunda hemen Medine Pazarı kurulmuştur.

 

“İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam, onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun!” (Mutaffifin 1-3)

 

Burada öne çıkan iki kavram vardır: Birincisi kul hakkı duyarlılığı, ikincisi de helal kazanç bilincidir. Bu iki kavram, iş hayatında kalite ve verimliliğin, ticarî sahada da helal kazancın sağladığı kalp huzurunun kaynağı ve teminatını oluşturmaktadır. Helal kazanç bütün peygamberlere, bütün insanlara ve bütün mü’minlere emredilen bir husustur.” (İGİAD İslam İş ve Ticaret Ahlakı, Saffet Köse)

 

Diğer taraftan şu da unutulmamalıdır ki insanın yaradılışının temel gayesi kulluktur. Kulluk ise insan-Allâh ve insan-âlem ilişkisini bütün yönleriyle kapsayan bir süreçtir. ''Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? Allah'a ve Resûlüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.'' (Saff Suresi, 10-11). Ayetinde belirtildiği gibi mal ile dünyada yapılan ticaret her ne kadar tüm insanlığın peşinde koştuğu geçici bir gaye olsa da asıl fayda getirecek ticaretin Allah (cc)’nin ayetlerde belirttiği amaca matuf gayretlerle olacağı özellikle vurgulanmıştır. Bu anlayışı kuşanan her mümin bilir ki dünyada yapılan tüm maddi ticari uğraşların getirisi bu amaca matuf olduğu müddetçe hanesine yazılacaktır. Bu bilinçle hareket eden mümin tüccar çalışanlarına davranışında kul hakkından, ticari alışverişlerinde de harama bulaşmaktan korkar. Kazancından zekatla birlikte infaklarını çoğaltarak ahiret hanesine yazılacak karz-ı hasenlerini artırmanın yoluna bakar. Aynı şekilde kamu veya özel bir ticari işletmede çalışan mümin işini ihsan boyutuyla yaparak gayretini helal kazançla beraber ahirette muhsinler listesine yazılmaya yöneltir. Yani mümin gerek çalışırken veya çalıştırırken harama düşmekten korkar Allah (cc)’yi razı etmenin yollarını arar.

 

Temel amacımız ticarette İslam ahlakının Asr-ı Saadette olduğu gibi her dönemde ortaya konulabileceğine dikkat çekmektir. Aynı şekilde temel gayenin maddi kazanca odaklanmak olmadığını, rızkı verenin, yazanın, açan ve daraltanın Allah Teala olduğunu bilerek ticari hayatta ne tür davranışlar ortaya koymanın ahiret faydası getireceğini vurgulamak olacaktır. Bu bilinçle başarıda eksenin dünya kazancına yönlendirildiği, başarı veya başarısızlığın maddeyle ölçüldüğü günümüz iş hayatındaki ahlaki erozyonu gidermeye katkı sağlayabiliriz.

 

2.      KAVRAM TAHLİLİ

Ticaret: Kar hedefiyle hizmetlerin ve malların parayla ifade edilen tüm değerlerin alım-satım işlerinin tümü şeklinde tanımlanabilir. Kâr amaçlı mal mübadelesi mesleğine ticâret, bu mesleğin mensubuna tâcir (çoğulu tüccâr) denir.

 

Akit: “Sözleşmeler” diye tercüme edilen ukûd, akd (akid) kelimesinin çoğuludur. Akid sözlükte “ipin iki ucunu birbirine bağlamak, bir şeyin kenarlarını toparlamak, sağlam bağ ve düğüm” gibi anlamlara gelir. İslâm hukuk terimi olarak akid, günümüz hukuk terminolojisinde olduğu gibi “hukukî bir sonucu meydana getirmek üzere karşılıklı iki iradenin birbirine uygun olarak açıklanması”nı ifade etmenin yanı sıra, yer yer (vasiyet gibi) tek taraflı hukukî işlemleri belirtmek için de kullanılır ki, bu geniş anlamıyla akid, “hukukî işlem”le eş anlamlıdır. (Yunus Apaydın, “Akid”, İFAV Ans., I, 98-99)

 

Helal Kazanç: Helal, dinen yapılması veya yenilip içilmesi yasaklanmayan, serbest bırakılan şey, helal kazanç ise İslam’ın belirlediği ölçüler çerçevesinde elde edilen gelir demektir.

 

Helal kazanç ve helal lokma dinimiz gereğince meşru olan işleri yapmak ve bu işlerden kazanç elde etmek anlamına gelmektedir. Kazancın ve yenilen lokmanın helal olması için, dinen izin verilen bir işte çalışılmalı ve bu iş de Allah'ın haram kılmadığı işlerden biri olmalıdır. Bu işlerden kazanılan tüm paralar helal kazanç olarak nitelendirilir. Bunların dışında kalan tüm kazançlar haram olarak kabul edilir.

 

Haram Mal: Şer’i yönden meşru görülmeyecek surette kişinin mülkiyetine ya da tazmin sorumluluğuyla eline geçen (zilyedliğine giren) aynî, nakdî ve menfaat türü şeylerdir. İmam Gazali haram malla ilgili tanımlamada; “rüşvet, faiz, kumar, ihtikar gibi haram yolla kazanılan şeylerdir” şeklinde bir ifade kullanır. Bu itibarla haram mallar zatı (aslı) ve vasfı itibarıyla haram oluşu açısından ikiye ayrılmıştır. Domuz, içki, leş, hırsızlık, rüşvet, gasp gibi sebeplerle elde edilen mallar hem zatı hem vasfı itibarıyla haram mal olurken faiz, kumar, ihtikar (vurgunculuk) gibi sebeplerle elde edilen mallar ise vasfı itibarıyla haram sayılır. (https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1112459 )

 

Bereket: Ticarî faaliyetlerin sonunda elde edilen kâr ve kazancı değerli kılan şey berekettir. Kaynaklarda bereket kelimesinin birbirine bağlı iki unsurundan bahsedilir. Maddî anlamda bolluk ve onun sürekliliği; manevî anlamda da mutluluktur. Buna göre bereket hayrın bolluğu, artması ve bunun da sürekli olması, sonuçta da mutluluğun doğmasıdır. Bereketi veren de sadece Allah’tır. Bereketi olmayan çok maldan bereketli olan az kazanç daha hayırlıdır. (https://www.diyanethaber.com.tr/aylik-dergi/islamda-helal-kazancin-ahlaki-ilkeleri-h24565.html )

 

Faiz: Türkçe’deki yaygın karşılığı “faiz” olan Arapça ribâ kelimesi sözlükte “fazlalık, nemâ, artma, çoğalma; yükseğe çıkma; (beden) serpilip gelişme” gibi anlamlara gelir. Arapça’da tepelere, düz araziye nisbetle daha yüksek oluşları sebebiyle râbiye, canlıları besleyip büyütmeye de terbiye denir. Fıkıh literatüründe ise ribâ, borç verilen bir parayı veya malı belli bir süre sonunda belirli bir fazlalıkla yahut borç ilişkisinden doğan ve süresinde ödenmeyen bir alacağa ek vade tanıyıp bu süreye karşılık onu fazlalıkla geri almanın veya bu şekilde alınan fazlalığın adıdır. Türkçe'de kullanılan "faiz" kelimesi de Arapça kökenli olup genelde ribâ ile eş anlamlı kabul edilir. ( https://islamansiklopedisi.org.tr/faiz )

 

Mükâreme: Alış-verişte karşılıklı ikrama verilen addır. Ağır ağır tartmak, para verdikten sonra 'Üstü kalsın' demek gibi.

 

3.      KONUYLA İLGİLİ AYETLER

 

“De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah'tan, peygamberinden ve O'nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez." (Tevbe 24)

 

''Onlar ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.'' (Nur 37)

 

''Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı, bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, sizi esirgeyecektir.'' (Nisa 29)

 

“Ey iman edenler! Akitlerinizi yerine getirin.” (Maide 1)

 

''İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam, onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun!'' (Mutaffifin 1-3)

 

“Allah, alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır.” (Bakara 275)

 

“(Ey Muhammed!) De ki: "Pis ile temiz bir olmaz. Pisin çokluğu hoşuna gitse bile." Ey akıl sahipleri! Allah'a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.'' (Maide 100)

 

''Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir kâtip onu aranızda adaletle yazsın. Hiçbir kâtip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın.'' (Bakara 282)

 

4.      KONUYLA İLGİLİ HADİSLER

 

Ebû Saîd el-Hudrî’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Doğru sözlü, dürüst ve güvenilir tâcir, peygamberler, sıddîklar ve şehitlerle beraberdir” (Tirmizî, Büyû, 4; İbn Mâce, Ticârât, 1)

 

Câbir b. Abdullah’ın (ra) naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Tarttığınızda fazlasıyla (tartarak) verin.” (İbn Mâce, Ticâret, 34)

 

Abdullah b. Mes‘ûd’dan rivayet edildiğine göre Resulullah (sav) şöyle buyurur: “Helal kazanç peşinde koşmak farz üstüne farzdır.” (Taberânî, el-Kebîr (nşr. Hamdi es-Selefî), Musul 1404/1983, X, 74, nr. 9993)

 

‘Rasûlullâh (sav) buğday satan bir adama rastladı. Satıcıya: "Nasıl satıyorsun?" diye sordu. Adam da kendince anlattı. O esnada Rasûlullâh (sav)’e: "Elini onun (buğdayın) içine daldır!” diye vahy (işaret) edildi. Allâh Rasûlü (sav)'de elini daldırdı ve buğdayın ıslak olduğunu gördü. Bunun üzerine, “İnsanların görmesi için ıslak olanı üst tarafına koysaydın ya! Aldatan bizden değildir.” buyurdu.’ (Müslim, İman, 164)

 

“Ey İnsanlar! Allâh Te‘âlâ tertemizdir/pâktır (tayyib). Ancak tertemiz olanı kabul eder. O peygamberlere neyi emretmişse mü’minlere de onu emretmiştir. Peygamberler için buyurmuştur ki: “Ey Peygamberler! Temiz olan şeylerden yeyin; güzel işler yapın. Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyla bilmekteyim.’’ (Mü'minûn 51) insanlarla ilgili olarak da buyurmuştur ki: “Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin, eğer siz yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız O'na şükredin.” (Bakara 172) Bu âyetlerin peşinden Hz. Peygamber saçı-başı dağılmış, yüzü-gözü toz toprak içinde perişan bir vaziyette yoldan gelmiş ellerini semaya açıp “Ey Rabbim! Ey Rabbim!” şeklinde dua eden bir adamı anlatarak şöyle buyurdu: “Yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, haramla beslenmiş. Allâh neden onun kabulü için dua ettiği ibadetlerini makbul saysın.” (Müslim, “Zekât”, 65; Tirmizî, “Tefsîr”, 2/36.)

 

Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar, kişinin elde ettiği malın helalden mi yoksa haramdan mı geldiğine aldırmadığı —bütün derdi yeter ki o malı elde etsin— mutlaka bir zamanı yaşayacaklardır.” (Buhârî, “Büyû‘”, 7, 23; Nesâî, “Büyû‘”, 2.)

 

“Allâhım! Ümmetimden işe erken başlayanların faaliyetlerini bereketli kıl.” (Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 78; Tirmizî, “Büyû‘”, 6; İbn Mâce, “Ticârât”, 41.)

 

“Eğer siz hakkıyla Allâh’a tevekkül etseydiniz, O, sabahleyin aç gidip akşamleyin tok olarak yuvalarına dönen kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de kesinlikle rızıklandırırdı.” (Tirmizî, “Zühd”, 33; İbn Mâce, “Zühd”, 14; Ahmed b. Hanbel, I, 30.)

 

Ebû Hureyre’nin (r.a.) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Alâh Te‘âlâ iki ortaktan birisi diğerine ihanet etmediği müddetçe ben onların üçüncü ortağıyım. Eğer birisi diğerine ihanet ederse ben aralarından çıkarım.” (Ebû Dâvûd, “Büyû”, 26; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, VI, 78.)

 

Abdullah b. Ömer (ra)’ın naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “İşçiye, ücretini teri kurumadan önce verin.” (İbn Mâce, Rühûn, 4)

 

 “Alışverişte vukû bulan lüzumsuz sözler ve yemînler olur; işe şeytan ve günâh karışır. Ticâretinizi sadaka ile karıştırınız (temizleyiniz)!” (Ebu Davud, Büyû 1; Tirmizi, Büyû 4; Nesai, Eyman 7)

 

“Malı piyasaya süren kazanmış, pahalıya satmak için bekleten ise, Allâh’ın lânetine uğramıştır.” (İbn Mace, Ticârât, 6)

 

“Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- fâiz yiyene, yedirene, kâtibine ve şâhitlerine lânet etti ve: 'Onlar müsâvidirler...' buyurdu.” (Müslim, Müsâkât, 106)

 

5. İSLAMDA ÇALIŞMANIN ÖNEMİ

 

İslâm iki ayrı âlemi esas alan denge dinidir. Bunlar dünya ve ahiret hayatıdır. Dünya ahiretin tarlası olup insanoğlunun burada yapacağı her türlü davranış ve çalışmanın mutlaka ahirete bir yansıması olmaktadır. İslam ilk olarak insanı kalbini doğrudan ahirete bağlayacak amellere yönlendirirken aynı zamanda dünya hayatının nimetlerinden de istifade etmesini engellemez. “Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır.'' (Tevbe 111) ayetiyle zirveyi gösterirken, ''Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma.'' (Kasas 77) buyrularak meşru nimetlerden istifade etmeyi de teşvik etmiştir.

 

İslam’da insanın geçimini sağlamak için çalışıp helal yönden kazanması farz kılınmıştır. Kazancın en muteber olanının da el emeğinin karşılığının olduğu vurgulanmıştır. Rasûlullah (sav): "Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir şey yememiştir. Allah'ın peygamberi Davut (as)’da elinin emeğinden yerdi. " (Buhârî, Büyu, 15) buyurmuştur. Yine Rasûlullah (sav), çalışmayı ve bununla kişiye muhtaç olanları geçindirmeyi, Allah yolunda cihat etmek veya gündüzün oruç tutmak, geceleyin de namaz kılmak ile eşdeğer tutmuştur. (Buhari, Nefekât, 1)

 

Çalışmak ve emek sarf etmek, kişinin sadece geçimini ve aile fertlerinin ihtiyaçlarını gidermeye yönelik bir faaliyet değil aynı zamanda toplumun ihtiyaç ve refahına yönelik mühim bir vazifedir. Örneğin bir fırıncı ekmek pişirerek kendi kazancını elde ederken aynı zamanda çevresindeki çok sayıda insanın önemli bir ihtiyacını karşılar. Bu fırıncı her iki boyutu da önemseyerek işini yaptığında kazancını elde ederken diğer taraftan halis niyetiyle işini ibadete dönüştürebilmektedir. Bu anlamda her ticaret erbabı, sanayici veya çalışan yaptığı işte farz-ı kifayeyi yerine getirerek toplum konumunda önemli bir ferde dönüşmektedir.

 

Bir müslümanın, kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu kimseleri geçindirmeğe, borçlarını ödemeğe yetecek kadar helâlinden kazanması farzdır. Aynı zamanda ihtiyacı dışında fakirlere yardım, gariplere iyilik için yeterli miktardan fazla kazanmak İslâm'ın övdüğü, güzel gördüğü bir davranıştır. Böyle bir kazanç nafile ibadetten daha faziletlidir. Çünkü bunun faydası toplumun bütün bireyleri içindir.

 

İslâm’ın öne çıkan bazı önemli ibadetlerini yerine getirebilmek için kazanç elde edebilmek gerekmektedir. Zekat ibadetini yerine getirmek veya Hac görevini ifa etmek ancak yeterince mala sahip olabilmekle mümkündür. Burada çalışmak ve kazanç elde etmek kadar harcama yolları da öne çıkmaktadır.

 

6. ÇALIŞMA VE TİCARET HAYATININ MEYDANA GETİREBİLECEĞİ ZARARLAR

 

Her alanda olduğu gibi İslam çalışma ve kazanç elde etme yollarını göstermiş, sınırlarını belirlemiştir. Haram kılınan içki gibi ürünlerle faiz ve kumar gibi gayri meşru kazanç yolları dışında üreterek, çalışarak veya ticaretini yaparak kazanç elde etmek teşvik edilmiştir. Bununla birlikte insanın mal biriktirmeye olan zafiyeti ibadetlerin ihmali ve dünyevileşme gibi önemli tehlikeleri de içinde barındırır. Çalışma hayatı ve ticarette henüz en başta belirli kurallar belirlenerek bunun için gerekli irade ortaya konulamazsa ibadetler ciddi yara alır. Kulluğumuzun en önemli göstergesi namazlarda aksama, huşu kaybı ve sonraki süreçte tamamen terk edilmesine neden olabilir. (Bu nedenle namaz gibi ibadetlerimizi aksatmamak için uygun iş ve arkadaş grubu seçimine özellikle dikkat edilmelidir.)

 

Dünyevileşme ticaret hayatının en büyük risk alanını oluşturur. İnsanoğlu para kazandıkça nefsi duyguların oluşturduğu şehvete güç yetirmekte zorlanır. Elit insanlarla takılmaya başlama, şatafatlı giyinmeye düşkünlük, lüks restoranlardan başka yerlerde yemek yememe gibi davranışlar kendini gösterir. Bu süreç öyle bir hal alır ki elit takılmanın sonucu olarak insanda kibir meydana çıkar. Merhamet duyguları yok olarak fakirleri unutur. Hayatına Karunvari bir yaşam tarzı hakim olmaya başlar.

 

En hafifinden çalışma ve para kazanmanın şehvetine kendini kaptıran Müslüman kendini ve ailesini ihmal eder. Kendini dinlemeye, kulluğunu yükseltmeye ve ailesiyle ilgilenip onları eğitmeye zaman ayıramaz. Evini adeta bir otel gibi kullanır. Aynı zamanda cemaat içerisindeki görevlerini de ihmal eder. Düzenli olarak katıldığı sohbet halkalarına işi bahanesiyle gelemez olur. Sonuçta maneviyatını besleyen cemaat bağlantılarını tamamen sonlandırır. Dünyevileşmeye giden yolda adeta yoğun dalgalı engin denizde rotasını kaybetmiş bir yelkenli gibi oradan oraya savrulmaya başlar.

 

Kişi çalışma ve ticaret yollarını bir araç olmaktan çıkartarak amaca dönüştürürse hırs tuzağının pençesine düşer. Şeytanın aç kalma telkini veya çok kazanma arzusu belirdiğinde insan işinin mahkûmu olur. Başka hiçbir şeye zaman bulamaz ve ayıramaz. Harislikle birlikte şeytanın oyuncağı haline gelerek infak ve sadaka gibi hayır yollarını kaybeder. İleriki aşamada zekat gibi önemli görevini de ihmal ederek ahiretini çıkmaza sokar.

 

Çok kazanma arzusu Rabbimizin haram kıldığı faiz gibi yolları mübah görme gibi önemli bir riski de içinde barındırır. Rekabet koşulları ve işini büyütme benzeri mazeretler kişiyi kolayca faizle borç alma hatasına düşürür.

 

7. ÇALIŞMA ve TİCARET AHLAKI İÇİN NASİHATLER

 

Çalışma ve ticaret ahlakı denince öncelikle akla ticaret erbabının sahip olması gereken ahlak anlaşılmaktadır. Ancak hayat içinde söz konusu ahlak tüm insanları ilgilendiren bir unsurdur. Bu yönüyle de çalışma ve ticaret ahlakı içerik itibariyle tüm toplumu ilgilendirmektedir. Bu bölümde Dr. Şerafeddin Kalay’ın ‘’Ticaret Ehline 50 Nasihat’’ kitabındaki tavsiyelerinden hareketle mümkün olduğunca güncel örnekler ekleyerek istifadeye sunacağız:

 

1. Mesleğini Sevmek

Mesleğinizi seviniz ve kıymetini biliniz. Kıymetini başkalarına da hissettiriniz ve sevdiriniz. Böylece mesleğinizin cemiyet içindeki itibarını artırınız. Rabbimizin alış-verişi helal kıldığını, karşılıklı rızaya dayanan ticâret yoluyla malların şahıslardan şahıslara intikalini tavsiye ettiği unutmayınız.  Bu sayede haksızlığa uğramadan, kendi istekleri ve rızaları ile milyonlarca insanın asırlarca ihtiyaçlarını karşıladıklarını, geçimlerini sağladıklarını hatırlayınız. 

 

Ticâretin içinde kazanma duygusu vardır. Bu duygu ateşleyici bir duygudur. Üstelik bu duygu belli bir yaş dilimine has bir duygu da değildir. İlerleyen yıllar birçok şeyi eskitse de bu duyguyu kolay kolay eskitemez. Allah Rasûlü (sav) Ebu Hureyre’nin (ra) rivâyet ettiği bir hadiste bu duyguyu şöyle dile getiriyor: “Bir insan yaşlı da olsa kalbi iki şeyin sevgisinde gençtir: Yaşama sevgisinde ve mal çoğaltmak arzusunda.” (Sünen-i İbn Mâce, Zühd, 2/ 4223, H. No: 4233) Bize düşen bu sevgiyi inkâr değil, onun bizi ele geçirmesine izin vermemek, onu akıl ve irade hâkimiyeti altına almak ve iyi yönlendirmeyi başarmaktır.

 

2. Güvenilir Olmak

Doğru sözlü ve güvenilir bir tâcir olunuz. Bu size ecir, mesleğinize izzet ve şeref kazandıracaktır. Allah Rasûlü’nün (sav) bu hakikati dile getiren hadisinde şu müjdeyi vermektedir: “Doğru sözlü ve işinde ve sözünde güvenilir bir tâcir; nebîler, sıddîklar ve şehidlerle birlikte olacaktır.” (Sünen-i Tirmizî, Büyû’ 3/ 515)

 

3. Batıl Yollardan Uzak Durmak

Başkasının malını elde etmek için batıl yollar icad etmeyiniz. Ticâret karşılıklı rızaya dayanan, insanların birbirlerinin ihtiyacını karşıladığı nezih bir yoldur. Bu yolu kirletmeyiniz. Ticâreti meslek edinmişseniz, nezahetine yakışır bir iş ve tarz seçiniz. “Batıl yollar” ifadesini âyet-i kerîmede geçtiği için kullandık. Zikr-i Hakîm’de bununla ilgili âyetlerden birisi şöyledir: “Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı, bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin .…”(Nisâ Suresi 29) Âyetteki batıl yollardan murat şüphesiz gasp, hırsızlık, kumar, fâiz gibi Allah’ın rıza göstermediği, haram kıldığı, selim fıtratların da red ettiği yollardır. Ancak batıl kelimesi o kadar genişleyebilen bir kelimedir ki, “hangi yolları, neleri içine alıyor?” diye sorulsa cevabı herhalde bir kitap doldurur.

 

Örneğin büyük bir araziyi sahiplenmek isteyen iş adamının arada kalan başkasına ait arsaları farklı baskılarla elde etmeye çalışması gibi. Üretim yapan bir fabrikatörün ürünün teknik özelliklerde yazanın aksine daha kalitesiz veya ince malzeme kullanması. Yine bir mantolama ustasının müşterinin bilemeyeceği şekilde bir hesaplamayla daha fazla kazanç için metrajı daha fazla çıkarması. Taşeron çalıştıran işletmelerin başta sözleştikleri kuralların dışına çıkarak hak edişlerde kesinti yapmaları. Çalışandan hiç belirtilmeyen kurallar koyarak maaş kesintisi yapmak. Boyacı ustasının astar yapmadan işçiliği azaltmak için doğrudan boyamaya geçmesi. Defolu, hatalı veya eksik üretimleri müşterinin göremeyeceği şekilde ambalajda gizlemesi. Sayılma imkânı bulunmayan adetteki üretimleri (kibrit gibi) belirli oranda eksik paketleme gibi örnekler sayılabilir.

 

4. Hizmet Şuuru ve Çalışma Arzusu

Başlangıçta hizmet şuuru ve temiz kazanç arzusuyla yola çıkan birçok kardeşimizin iş dünyasına daldığında ticâretin akan seline kapıldığını, bu selde sürüklenmeye başladığını, bir süre sonra da iradesini bütünüyle kaybederek sele teslim olduğunu görüyoruz. Hele de, ticarî hayatında sarsıntılar geçirdiyse ve tecrübelerine güvendiği insanlar tarafından yanlış istikametlere yönlendirildiyse bu sele kapılma ve sürüklenme daha da hızlanıyor.

5. Mesleki Kabiliyetini Ümmetin Menfaatine Kullanmak

Ticârî kabiliyet ve zekânızı kazanç için kullandığınız gibi, yeri gelince inanıp gönülden bağlandığınız hak dava için de kullanınız. Bu hem davanıza samimiyetinizi ortaya koyacak hem de ona bağlılığınızı artıracaktır. Sizlere şevk verecek, başkalarını da hayra teşvik edecektir. Bu davranış maddî kârınıza, manevî kâr katacaktır. Osman (ra)’ın suyu para ile satan Yahudi’nin kuyusunu belirli günler için satın alarak ücretsiz hale getirmesi gibi. O’nun kuyu hakkında yaptığını siz başka alanlarda da düşününüz. Böyle davranmanın bizleri nice dertten kurtarabileceğini göreceksiniz.

 

Rahmetli Akif Babalı vefatından önce elim bir rahatsızlığa tutulmuştu. Vefatından 1-2 ay kadar önce mesleği Mimarlık olduğundan İlim Yayma Cemiyeti’nin Kadıköy, Hasanpaşa’da o zaman yeni açılan üniversite öğrenci yurdunun iç dizaynına yardımcı olmak için hasta yatağından kalkıp geldiğine şahit olmuştuk.

 

6. Helal Rızkın Kıymetini Bilmek

Helal rızkın kıymetini biliniz. Az helal kazancın haram kazançtan veya haram bulaşmış kazançtan çok daha hayırlı olduğunu biliniz, kazanç yolunuzu ve üslubunuzu buna göre seçiniz.

 

7. Fâizden Ve Fâizli Parayı Sermâye Edinmekten Uzak Durmak

''Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onların «Alım-satım tıpkı faiz gibidir» demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah'a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar. Allah faizi tüketir (Faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez.'' (Bakara Sûresi 275-276)

 

Ayetlerde açıkça yasaklanmasına rağmen günümüzde faiz tuzağına düşmek ne kadar da yaygınlaştı. Örneğin bir iş yerinde işçi olarak çalışan meslek erbabı sermayesi olmamasına rağmen bankadan faizli kredi çekerek iş yeri açması gibi. İşçi iken belki az kazanıyordu ama helalinden kazanıyordu. İhtiyacından da daha çok kazanabilme adına faize bulaştı, kredi kullandı.

 

8. Kazanma Hırsı Allah’ı Anmaktan Alıkoymamalı

Kazanç hırsı sizi Allah’ı zikirden, ona ibadetten, infaktan ve zekat vermekten alıkoymasın. Sizi sırf dünyalık ile oyalanma tuzağına düşürmesin. Size âhiret yurdunu unutturmasın. Ticâreti, gönül huzuru duyarak yapınız. Bu huzur hem dünya hem de âhiret için olsun. Böyle olunca iki cihan saadeti sizin olacaktır.

Nûr Sûresinde bir mü’min tasviri yapılıyor ve şöyle buyruluyor: ''Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah´ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar. Çünkü (o günde) Allah, onları yaptıklarının en güzeli ile mükâfatlandıracak ve lütfundan onlara fazlasıyla verecektir. Allah, dilediğini hesapsız rızıklandırır.'' (Nur Suresi, 37-38)

 

Müslüman iş insanı randevu ve ziyaretlerini ayarlarken namaz vakitlerine dikkat ederek vermelidir. İş yoğunluğunu, namazın edası başta olmak üzere ilim meclislerinden olan sohbetlere katılmamaya kolayca bahane etmemelidir.

 

9. İşiyle İlgili Emir ve Yasakları Öğrenmek

Çalıştığınız alan ile ilgili, İslâm’ın emir ve yasakları hakkında bilgi edininiz. Attığınız adımların ne yöne doğru olduğunu ve Allah rızasına uyup-uymadığını biliniz. Belki insanımızın en büyük ihmallerinden, ehemmiyet ve ciddiyetini idrak etmediklerinden biri de yapacakları, hatta yaptıkları iş alanında yeterli ticârî, teknik ve fıkhî bilgiye sahip olmayışları, “kervan yolda düzülür” anlayışına sığınarak yeterince ön hazırlık yapmadan yola çıkmalarıdır.

 

Örneğin kuaförlük mesleğine karar veren bir erkek bayan kuaförlüğüne yönelmemelidir. Müslüman stilist kıyafet tasarımında toplumu ifsad edecek tasarımlardan uzak durmalıdır. Terzi de bu tarz kıyafetleri dikmemelidir. Üzüm tarımı ile meşgul bir çiftçi şarap fabrikasından başka yere gitmeyecek üzümleri yetiştirmemelidir. Bir matbaacı reklamda hangi söz ve resimleri ne şekilde kullanabileceğinin sınırlarını iyi bilmelidir. Aynı zamanda tanıtımı, satışı ve kullanımı haram olan ürün ve hizmet reklamlarından uzak durmalıdır. Özellikle gıda üretiminde kullanılan bilinmeyen hammaddelerin helal mi haram mı olduğu öğrenilmelidir.

 

10. Ticari İlişkilerde Anlayışlı ve Hoşgörülü Olmak

Ticârî muamelelerinizde katı tavırlı, müsamahasız olmayınız. Anlayışlı, hoşgörülü olmayı tercih ediniz. Huysuzluk, gerginlik ve tedirginlik ifade eden tavırlar sergilemeyiniz. İnsan hayatı her gün, her an aynı yönde ve aynı akış tarzı ile akmaz. Hayatında iniş, çıkışları, sıçrayışları ve düşüşleri vardır. Yollar, her zaman düz, kenarları da çimenlerle ve çiçeklerle döşeli değildir. Her zaman gözünüzü semaya kaldırıp, gökyüzünün maviliğini ağaç dallarının arasından seyredemez, çevrenizde güzel kokuların esen rüzgârlarla gezip dolaştığını, oynaştığını hissedemezsiniz…

 

Ticârî hayat da böyledir. Yer ve zamanına göre inişli, çıkışlı, fırtınalı, durgun veya zikzaklıdır. Karşılaştığınız insanlar da birbirinden farklıdır.

 

Câbir İbn Abdullah (ra) Rasûlullah (sav)’ın şöyle buyurduğunu rivâyet ediyor: “Bir şeyi sattığında müsamahakâr, satın aldığında müsamahakâr, mahkemeleştiği zaman müsamahakâr olan kişiye Allah rahmetle muamele eylesin.” (Sahih-i Buhârî, Büyû 9/271)

 

Terazi ile bir şey satan esnafın kesekağıdı gibi ambalajları grama dahil etmemesi, ‘ağır ağırına’ tartması bu duruma güzel bir örnek. Vadesi gelmiş alacağının ödemesine ek süre vermesi, kolaylaştırması gibi.

 

Aynı şekilde iş yerinde yapılan basit bir hatadan dolayı amirin altındakini, patronun çalışanını paylamaması gibi. Yönetici veya patronun “Ben 20 yıldır bu işi yapıyorum, müdür ve işçilerin düşüncelerini okurum. Onlarla istişare etmeye gerek yok. Ben bunların hepsini tecrübe ettim. Böyle olacak.”  anlayışı yerine gönül alıcı, istişareye açık bir durum sergilenmesi gibi.

 

11. Müşteriyi Aldatmamak

Aldatan ve yanıltan olmayınız. Sizden mal satın alan insanlar aldıkları malı kullanırken sevinç duysun. Sizin için hayırlı duygular beslesin.

Allah Rasûlü’nün (sav) sıkça tekrar edilen bir hatırasını ve ikazını paylaşıyoruz: Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: Rasûlullah (sav) pazarda bir buğday yığının yanından geçiyordu. Elini yığının içine daldırdı. Parmaklarına ıslaklık dokunuyordu.

Buğday sahibine “Bu nedir?” diye sordu.

Buğday sahibi; “Ya Rasûlallah! Yağmur ıslatmıştı” diye cevap verdi.

Bu cevap üzerine Rasûlullah (sav); “Islak kısmı buğdayın üst tarafına koysaydın, insanlar görseydi ya” buyurdu, sonra ekledi: “Aldatan bizden değildir?” (Sahih-i Müslim, İman 1/ 99, H. No: 101, Sünen-i Tirmizî, Büyû’ 3/ 606, H. No: 1315).

 

12. Ticarette Karşılıklı İkramda Bulunmak

Birbirinize ikramda bulunmayı unutmayın. Karşınızdaki insanların sürçmelerinden istifade eden olmak yerine düşerken tutanlardan, düşmelerini önleyenlerden olunuz. Sizinle ticarî muamelede bulunan insanın akid sonrası sevinç veya hüzün duyuşunu, içini mutluluk duygusunun dolduruşunu veya düşüncelere dalıp gidişini iyi takip ediniz. Her durumda mü’mine yakışır tavır alanlardan olunuz. İkramda bulunmayı unutmayın derken kastettiğimiz çay, kahve veya hediye ikramı değildir. Bunlar yerine göre zaten yapılması gereken ikramlardır. Bizim kastettiğimiz davranışlarda, akid kolaylığında, problemleri çözmede, yanılışları düzeltmede, kendi iyiliğinizi istediğiniz kadar karşınızdakinin de iyiliğini istemede, kendi kazancınızı düşündüğünüz kadar karşınızdakinin de kazancını düşünmede yapılan ikramdır. Bu nevî ikram, bir kaç kalemle bitirilebilecek sayıda da değildir. Hatta hayatın ve ticâretin içinde akla gelmeyen nice ikram imkânı ve fırsatı yaşanır.

 

Borcunun olduğu kardeşi sıkıntıya düştüğünde parasını önceden ödemesi rica edildiğinde: “Ben O’nunla 90 gün vadeli anlaştım, veremem” demek yerine önceden ödeme yapması, yine kiracısına ödeme kolaylığı yapan veya bazı sıkıntılı aylarda kira almak yerine bağış yapan bir ev sahibinin yaptığı ikram gibi.

 

13. Alıcı ve Satıcının Muhayyerlik  [ Cayma ] Hakkı Vardır

Satıcı ile müşteri, bir mal üzerine konuşup anlaşmaya varmadan, akdi bitirip başka bir konuya intikal etmeden her ikisinin de muhayyerlik hakları vardır. Bu hakka riayeti unutmayınız.

Hakîm İbn Hizam (ra) rivâyet ediyor: “Alış-veriş yapan iki insan, birbirlerinden ayrılmadıkları sürece muhayyerlik hakkına sahiptirler.  Yaptıkları alış-verişte doğru söyler, gereken açıklamaları yapar, bilgi verirlerse, alış-verişleri bereketli olur. Yalan söyler veya bilgi gizlerlerse, alış-verişlerinin bereketi silinir, gider.” (Sahih-i Buhârî, Büyû’ 9/ 278, 283, 316), Sahih-i Müslim, Büyû’ 3/ 1164).

 

14. Alışverişte Yeminden, Boş ve Yalan Sözden Uzak Durmak

Alışverişlerde boş sözler söylenir ve yersiz yeminler edilir. Bu nevî hataları sadakalarla siliniz. Seyyiâtı silerek yok eden hasenâttır, bu hakikati unutmayınız. Bu, ticâreti yakından tanıyan Allah Rasûlü (sav) pazar yerini dolduran ve ticâretine dalıp gitmiş bütün tüccâra seslenerek şöyle buyuruyor: “Ey tüccar topluluğu! Alış-verişlerde boş sözler söylenir ve yersiz yeminler edilir. Onları sadakalarla silin, temizleyin.” (Sünen-i Ebu Davud, Büyû’ 3/ 620-621, H. No: 3326). Sünen-i Tirmizî, Büyû’ (3/ 514, H. No: 1208)

 

Bir malın satışı için ne kadar da çok boş / yalan söz söylenebiliyor: ‘’Bu malı al, bana dua edeceksin.’’, ‘’Daha motor sıfır.’’, ‘’Ben bunu satmazdım ama paraya sıkıştım.’’, ‘’Çok taze abi, daha sabah geldi denizden.’’

 

15. Dünyaya Kapılmamak

Dünyaya ve dünyalığa kapılanlardan olmayınız. Diğer insanlarla dünyalık yarışına girmeyiniz. Dünyalık yarışını asıl hedef haline getirerek kendinize ve çalışanlarınıza eziyet etmeyiniz.

 

İşimiz için elimizden gelen gayreti gösterdikten sonra takdirin Allah (cc)’dan olduğunu unutmadan elde ettiğimiz sonuçtan dolayı aşağıda belirtilen örneğe benzer tavırlar içine girmemeliyiz: ‘’Bizden sonra başlayan C firması bizi geçti gidiyor. 3 katımız ciro yapmış.’’, ‘’Daha dün işe girdi dairesini aldı, arabasını çekti, biz daha yerimizde sayıyoruz.’’ diyen bir patronun tavrı gibi.

 

16. Akitleri Yazmak ve Akitlere Uymak

Ticarî alanda güvenilir insan olunuz. Akitlerinize vefa gösteriniz. Çevrenize aynı şuuru aşılayınız. Onlara bu yönde örnek olunuz. ‘’Ey iman edenler! Akitlerinizi yerine getirin.’’ (Maide Suresi 1)

Akid, kelime manası olarak “İki ucun birleşmesi ve karşılıklı düğümlenmesi” demektir. Bu sebeple düğüme “ukde” denir. Çözülmesi gereken, anlaşılamayan meseleler için de; “zihnimde bir ukde var” ifadesi kullanılır.

 

Gerek işçi işveren akitlerinde gerek ise satışı yapılan bir ürününle ilgili akitlerde sözleşmede neleri yazmış isek zararımıza da olsa ona sadık kalmalıyız. İşçimize maaş artışları veya mesai durumları, izin günleri konusunda ne vaadimiz olmuşsa onu korumalıyız. Ucu açık, belirsiz kuralları kesinti sebebi yapmamalıyız. Bir malın üretimi için örneğin A kalitede 100 kg. malzeme kullanımını akit etmişsek bu durum zararımıza da olsa uygulamalıyız. Malzeme kalitesi ve gramajından çalıntıya gitmemeliyiz.

 

Bununla ilgili önemli bir sorunda iş konuşmalarının ucu açık bırakılmasıdır. Örneğin yeni bir personel işe alınırken: ‘’Hele sen bir başla maaşı ve çalışma koşullarını konuşuruz.’’ gibi istismara açık sözlerden uzak kalınmalı, her şey henüz işe başlamadan net olarak ortaya konulmalıdır.

 

17. Borca Sadakat Göstermek  

Borcun hem akit, hem de en güçlü ahitlerden olduğunu unutmayınız. Borcunuza sadakat gösteriniz ve onu vakti gelince en uygun şekilde ödeyiniz. Baştan ödeme niyeti taşıyınız. El-Emin olan bir peygamberin ümmeti olarak borç alan Müslümanların borçlarına sadık olmamaları güveni ortadan kaldırmaktadır. Hatta bu durum nedeniyle ihtiyaç halindeki Müslümanların faiz haram olmasına rağmen bankalara yöneldiği görülmektedir.

 

Allah Rasûlü (sav) Vedâ Hutbesi’nde mü’minlere ve ashabının şahsında bütün insanlığa sesleniyordu: “Ashâbım! Kimin yanında bir emânet, ödünç aldığı mal varsa onu sâhibine versin! Borç mutlaka ödenmelidir. Kefâlet üstlenen kişi üstlendiği kefaletten sorumludur.”

 

Borçlanmalarda vadeler net olarak konuşulmalıdır. Gerek ticari borçlanmalar gerekse bir ihtiyaç için alınan borçlarda ödeme günü net olarak belirtilerek buna riayet edilmelidir. Şayet belirlenen zamanda ödeme imkânı gerçekten oluşmamışsa borç veren mağdur edilmeyecek şekilde yeni ödeme koşulları belirlenmeli ve keyfi olarak şartlar ihmal edilmemelidir.

 

18. Kardeşinin Alışverişini Fesada Uğratmamak

Kimsenin alış-verişini fesada uğratmayınız. Onun anlaşmasını bozarak yerine siz geçmeye çalışmayınız. Böyle bir akdin sizin lehinize olmasını ne kadar isterseniz isteyiniz, istediğinizi gönül kırarak, düşmanlık kazanarak yapmayınız. Eğer alış-veriş veya iş, açık artırma veya açık eksiltme yoluyla diğer tekliflere açılmamış bir alış-veriş veya iş ise, arkadaşınızın teklifi neticelenmeden siz devreye girmeyin. Bu hem mü’min ahlâkına yakışmayan bir tavırdır, hem de karşınızdaki insanları da kötü yönde tahriktir. Ticarî rekabeti onurlu bir şekilde yapın.

 

19. Malı Pazar Fiyatından Ucuza Almaya Ve Değerini Düşürmeye Çalışmamak

Pazarın durumunu bilmeyen bir insanın bu halinden istifade ederek onun elindekini ucuza almayınız. Ona pahalı mal da satmayınız. Piyasanın durumunu öğrenmesine fırsat veriniz. Gerekirse bunun için ona yol gösteriniz. İbni Ömer (ra)'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: "Pazara getirilen satılık malları çarşıya götürülünceye kadar yolda karşılamayınız." (Buhârî, Büyû‘ 71; Müslim, Büyû‘ 14 . Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Büyû‘ 43)

 

Tüccar satın almak istediği ürünü değerini düşürmek için kötülemeye çalışmamalıdır. Anadolu’da ‘’Göncü (derici) sevdiği gönü yerden yere vurur.’’ diye bu konuyu anlatan bir söz var. Bunun sebebi tüccarın malı ucuza kapatmaya çalışmasıdır. Bir arabayı ucuza almayı planlayan galericinin malın basit kusurlarını aşırı abartması durumu gibi. “Ben sana çok iyi fiyat verdim. Zaten bu mala bu fiyatı başka veren olmaz. Elinde kalır. Yakında modeli de düşecek, çünkü üretici firma yeni sistem çıkartıyor.” benzeri örneklerde olduğu gibi. Kendisinden fikir alınan bilirkişi de fırsat satın alması için bilgisini kötüye kullanmamalıdır.

 

20. Ticarette Muvaffakiyet İçin Sermaye İmkânları İyi Bilinmeli

Sermâye, imkân ve kaynaklarınızı iyi tanıyınız ve onları iyi değerlendiriniz. Sermâyenin sadece elinizdeki nakit para veya mülkiyetiniz altında bulunan mal olmadığının şuuruna varınız. Sermâyenizin neler olduğunun şuuruna varırsanız, bu şuur sizi onların nasıl değerlendirilebileceği üzerinde de düşünmeye ve adımlar atmaya sevk eder. Uzun süredir çalışan sadık çalışanlar, hazır müşteri çevresi, işleyen bir piyasanın olması para dışındaki sermayeler olarak sayılabilir.

 

21. Ticaretinizde Dünya Ve Ahiret Dengesi İyi Kurulmalı

Âhiret yurdunun daha hayırlı ve kalıcı olduğunu aklınızdan çıkartmayınız. Dünya hayatındaki nasibinizi de unutmayınız. Hayatı dengeli yaşayınız. Ticârî hayatınızı da dengeleyiniz. Ufku geniş, gayretli ve işinizde istikrarlı olunuz. ''Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.'' (Kasas Suresi 77)

 

''... Bazı insanlar: “Rabbimiz, bize nasibimizi dünyada ver!” der. Öyle kimselerin âhirette hiçbir nasibi yoktur. Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru! derler.'' (Bakara Suresi 200-201)

 

Günümüz iş hayatının getirdiği yozlaşma bu dengenin dünya sevgisi yönünde bozulmasına neden olmuştur. Gününün neredeyse tamamını işi için harcayan çoğu insan yeterince mala sahip olduğu halde infak etmeye gelince cimrice davranabilmektedir.

 

22. Helalinden Kazanıp İnfak Etmek

Kazancınızı helal yoldan gerçekleştirin, infakıyla gıpta edilenlerden olunuz. Kazancınız doğru yoldan olduğu gibi harcamalarınız da doğru yolda olsun. Allah’ın size bahşettiği nimetten sizlerde insanlara veriniz. İhsan sahibi ve cömert olmayı seçiniz. Gıpta edilen ve hayırla yâd olunan insan olunuz.

 

23. Ortaklık Ticareti Büyütür, Bereketlendirir

 Şirket, yani ticârî ortaklık İslâm’ın teşvik ettiği bir araya gelişlerden, el ele verişlerden, birlikte ve birbirini düşünerek hareket etme şuuru veren kuruluşlardandır. Sizlere kendi imkânlarınızdan daha büyük işler yapma, daha güçlü müesseseler kurma, daha büyük adımlar atma fırsatı verir. Bu imkânı iyi değerlendiriniz. Ortaklık hayatınızda da uyumlu ve güvenilir insan olunuz. Ortağınıza da güveniniz, hal, davranış ve ahlâkınızla da güven telkin ediniz.   

 

Ebu Hureyre’nin (ra) naklettiği kudsî bir hadiste Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ortaklık kuran iki kişinin üçüncüsü benim. Biri diğerine hıyanette bulunmadığı sürece. Ne zaman ortağına karşı hıyanette bulunursa aralarından çıkarım.” (Sünen-i Ebu Davud, Büyû’ 3/ 677, H. No: 3383). Rezîn’in rivayetinde hadisin sonunda “ve şeytan gelir” ilavesi yer alır. Yani “şeytan gelir, araya o yerleşir” demektir. Bilemiyorum, bu hadiste zikredilenden daha büyük bir teşvik ve daha güçlü bir ikaz olabilir mi?

 

Ortaklık ticareti bereketlendirirken aynı zamanda sermaye ihtiyaçlarının da meşru yoldan karşılanmasına vesile olacaktır. Bu durum hem yatırımcıları hem de ortak olanları faizle borç alma günahından koruyacaktır.

 

24. Ortaklığın Şartlarını Net Olarak Belirleyerek Yazılı Hale Getirmek

Şirket kurarken, ortaklık şartlarınızı netleştiriniz ve yazılı hale getiriniz. Ortaklık hem sermâye ve hem de iş gücü isteyen bir ortaklık ise sermâyenin kâr payını iş gücünden ayrı olarak tayin ediniz. Hayali sermâye ile işe başlamayınız.

 

Tecrübeler gösteriyor ki ticari ortaklıklarda en çok sorun en başta kuralların net olarak belirlenmemesi ve yazılı sözleşme haline getirilmemesinden kaynaklanıyor. Bu nedenle ortaklıkla ilgili kurallar net olarak konuşulup kayıt altına alınmalıdır. Ortaklık sözleşmesi iyi duruma göre değil en kötü senaryolara göre hazırlanmalı. Maddeler güvenden çok güvensizlik şartlarına göre belirlenmeli. Ortaklıkta en çok sorun çıkan alanlar arasında “sorunları görmezlikten gelme ve geç müdahale, sermaye miktarları, olası yatırımlarda sermaye artırımı, bilfiil o işte çalışana bir maaş belirlenmemesi, kar veya zararın paylaşım koşulları, hangi kararlarda ortaklara danışılması gerekliliği” gibi durumlar bulunmaktadır.

 

25. Ortaklıkta Şuf’a Hakkını Muhafaza Etmek

Şuf‘a, kelime manası olarak “bir şeyi bir başkasına eklemek, var olan bir şeye bir başkasını ilave etmek” demektir. Bazen de tek olan bir şeye bir başkasını daha ilave ederek onu çift hale getirmek manasına kullanılır. Bu mananın da bir önceki ile bağı olduğunda şüphe yoktur. İslâm hukukunda şuf’a; “satılan bir mülkü, satın alana kaça mal oldu ise o miktar karşılığında satın alıp mülkiyete geçirmektir.” Bu tarif, yakın ifadelerle Mecelle’nin tarifidir. (Bk. Md 950)

 

Şirketteki hissenizi, gayr-ı menkul ortaklığındaki payınızı ortağınıza haber vermeden başkasına satmayınız. Ortağınızın şuf’a hakkı vardır. Bu hakkın veriliş hikmetini bilenlerden ve gereğini yapanlardan olunuz. Hanefî âlimlerine göre bitişik komşular arasında da şuf’a hakkı vardır. Komşuluk hakkını unutmayınız. Hem ortaklıkta hem de komşulukta geriye kötü hatıralar bırakmayınız.

 

Bu hükmün dayandığı hadislerden biri Câbir İbn Abdullah’ın (ra) naklettiği hadistir: “Rasûlullah (sav) her paylaşılmayan (gayr-ı menkul) malda şuf’a hakkının olduğuna hükmetti. Ne zaman sınırlar belli olur, yollar ayrılırsa, o zaman şuf’a yoktur.” (Hadis müttefekun aleyhtir. Sahih-i Buhârî, Büyû’ 10/ 3, Şuf’a 10/ 61, Sahih-i Müslim, Büyû’ 3/ 1229, H. No: 1608). Bu hadis-i şerifte gayr-ı menkul olan malda şuf’a hakkının zikredilmiş olmasının hikmeti şudur: Bir insan menkul (taşınabilir) mallardaki hissesini satsa, bu satış ortağına o kadar tesir etmez. Çünkü satın alan insanlar kendilerine ait olan malları alır, kendi mülklerine veya istedikleri yerlere taşırlar. Böyle bir satım akdi gelecek günlere fazla tesir eden bir akid olmaz. Ancak gayr-ı menkulde olduğu gibi ortaklığı devam ettirecek şekilde yapılan bir akdi bununla kıyas etmek doğru değildir, çünkü şartları da farklıdır, taraflara tesiri de farklıdır.   

 

Bir şahıs, gayr-ı menkulünü şuf’a hakkı olmayan birine, meselâ ortağının veya komşusunun dışında herhangi kimseye satsa, şuf’a hakkı olan ortağı veya komşusu üçüncü şahsın ödediği bedeli ve diğer masraflarını ödeyerek – o istese de istemese de – bu mülkü kendisine alabilir. Esasen bir gayr-ı menkulde ortaklığı olan bir insan, kendi payını satmak istediğinde veya zorunda kaldığında bunu ilk önce ortağına bildirmeli ve ona teklifte bulunmalıdır. Bu hem ortaklığın, hem İslâm kardeşliğinin bir gereğidir. Çünkü ortağı onun ortaklığına razı olduğu halde başkasının ortaklığına razı olmayabilir, yanına hoşlanmadığı, aralarında husumet bulunan veya geçinemeyeceğinden korktuğu, ortaklığından huzursuzluk duyacağı birinin gelmesine razı olmayabilir.

 

26.  Kanaat Tükenmez Bir Hazinedir

Kanaatkâr olunuz. Kanaatin tükenmez bir hazine olduğu hakikatini zihninize ve gönlünüze yerleştiriniz. Gönül zenginliğinin maddî zenginlikten daha değerli, daha kalıcı ve daha huzur verici olduğu şuuruna eriniz. "Kanaat tükenmez bir hazinedir" denilir ve gerçekten de o tükenmez bir hazinedir. Allah Rasûlü (sav); "Gerçek zenginlik mal çokluğundan kaynaklanan zenginlik değil, insanın gönül zenginliğidir." (Sahih-i Buhârî, Rikak 19/11, Sahih-i Müslim, Zekât 2/726) buyurarak bu hakikati vurgular.

 

Günümüzde kapitalizmin de verdiği etki ile işletme sahipleri şeytanın vesvesesi ile  “Geçen yıl 80 milyon lira karımız vardı, bu yıl 79 milyona düştü. Çıldıracağım Allah’ım neden böyle oldu.’’ gibi sözlerle işletmesinde adeta terör havası estirmektedir. Halbuki zarar etmedi, sadece göreceli olarak karı azaldı. Tabi ki yılsonu neticesinin kar / zarar olarak gözden geçirilmesi gerekir. Başarısızlığın nedenleri üzerinde durularak gerekli, makul karar ve önlemler alınabilir. Ancak sonuçta bir kazanç durumu var şükretmek gerekmez miydi? Müslüman müteşebbis bu tür değerlendirmeleri yaparken rızıkları dağıtanın Allah (cc) olduğunu asla unutmamalı, kanaatkar olunmalıdır.

 

27.  En Hayırlı Kazanç El Emeğidir

Bir insanın el emeği ile elde ettiği kazanç en temiz, en hayırlı kazançlardandır. Onun kıymetini biliniz. Birçok büyüğümüzün el emeği ile geçinmeyi tercih ettiğini de unutmayınız. El emeğiniz sizin için kazanç vesilesi, içinde yaşadığınız cemiyet için kıymetli bir hizmettir. Hadisi Mikdâm İbn Ma’dîkerb el-Kindî (ra) rivâyet ediyor: “Bir insan asla kendi el emeğinden daha hayırlı kazanç yiyemez. Allah’ın peygamberi Davud (as), el emeğiyle kazandığını yerdi.” (Sahih-i Buhârî, Büyû’ 9/269)

 

28. Ticarette De Tevekkül Sahibi Olmak

Mütevekkil olunuz, Allah’a güvenip dayanınız. Tevekkül, Allah’a, âhirete, hesap gününe, kader ve kazaya imanın bir gereğidir, kalbe huzur ve güven, karşılaşılan sıkıntıları metanetle karşılama gücü verir. Azmi ve ümidi ayakta tutar. Her şeyde oluğu gibi ticarette de tevekkül sahibi olunuz. Helal ve temiz kazancın esas olduğu ticari anlayışı esas alın. Ticarette karın olduğu gibi zararın da bulunduğunu unutmayın. İşinizde kazanç için gerekli tüm tedbirleri aldığınız halde zarar durumu oluşabilir. Bu tür olumsuzluklarda mütevekkil duruşunuzu asla kaybetmeyin. 

 

 

29. Ticareti Yapılan Malın Kalite Ve Özelliklerini Bilmeden Başkasına Satmamak

Müşterilere sunmak üzere satın aldığınız bir malı, teslim almadan, miktarını, kalitesini ve özelliklerini öğrenmeden başkasına satmayınız. Bu hassasiyetin bütün ticaret ehli nezdinde kökleşmiş bir ticarî ahlâk haline gelmesine katkıda bulununuz. Abdullah İbn Ömer’den (ra) gelen bir hadis: “Rasulullah (sav), satın alınan gıda maddelerinin satın alan tarafından teslim alınmadan, tartarak miktarını bilmeden satılışını yasakladı.” (Sahih-i Buhârî, Büyû’ 9/ 332).

 

Tabiî seyrinde cereyan eden bir alış-veriş şöyle olur: Satıcı malını müşteriye arz eder, özelliklerini dile getirir, karşılıklı anlaşma tamamlanınca malı müşteriye teslim eder, müşteri de aldığı malın bedelini satıcıya öder. Böyle teslim ve tesellüm gerçekleşmiş olur, artık mal müşteriye, bedel de satıcıya ait olur. Yani mülkiyetler el değiştirir.

 

Görülmeden alınıp-satılan mallar, standart mallar ise, özellikleri de önceden biliniyorsa malın görülmeyişi fazla bir sıkıntıya sebep olmayacaktır.

 

Gıda maddelerine gelince; Allah Rasûlü (sav) onların teslim alınmadan satılmasını doğru bulmuyor. Çünkü etiketsiz ve ambalajsız olan (dökme) gıdalar görülmeden, kalitesi ve özellikleri tam olarak bilinemez.

 

30. İş Hayatında İstişare Esas Alınmalıdır

İş hayatınızda hem dostlarınızla hem ortağınızla hem de çalışanlarınızla istişare ediniz. Sizinle istişare edildiğinde, istişare eden kardeşinizin hayrını düşünerek bilgi veriniz. Doğru bilgilerinizi ve gerçek duygularınızı aktarınız. Yanıltan, şevk kıran insan olmayınız.

 

Rasulullah Efendimiz (sav) bu manayı vurgulamak için; “Kendisiyle istişare edilen insan, kendisine güven duyulan, kendisine emanet duygusuyla yaklaşılan insandır,” buyurur. (Sünen-i Ebu Davud, Edeb 5/ 345, H. No: 5128, Sünen-i Tirmizî, Edeb 5/ 125-126, H. No: 2822-2823)

 

İş insanı yatırım planlayan başka kardeşlerine de tecrübelerini doğru bir şekilde aktarmalıdır. ‘’Bu adam bana bunları soruyor ama bizim işe girip rakip mi olacak. Ben en iyisi zorluklardan bahsedeyim.’’ Tarzı yanlış yaklaşım ve bilgilendirmelerden kaçınmalıdır.

 

İş sahiplerinin önemli bir eksiği de çalışanlarının fikrine önem vermemesidir. Bunun temel nedeni işi yöneten olarak ticarette göstermekte oldukları başarılarıdır. Unutulmamalıdır ki üretimden pazarlamaya çalışanlar da önemli tecrübe biriktirirler. Akıllı işveren bu tecrübeleri belirli zamanlarda dinleyerek hem çalışanların gönlünü alır hem de alacağı kararlarda onların görüşlerinden istifade eder.

 

31. Daha Çok Kazanç İçin Asla Haram Yollara Tevessül Edilmemeli

Helal ve haramları Allah (cc) tayin eder.  Hiç kimsenin bir helali haram, bir haramı helal kılma yetkisi ve gücü yoktur. İblisin bu yöndeki süslemelerine kanmayınız, tuzaklarına düşmeyiniz. Başkalarını kandırmak, saptırmak veya yanıltmak için sizi kullanmasına da fırsat vermeyiniz. Faizi ve benzeri şüpheli sermayeleri kullanmaktan kaçınınız. Ticaretinizde ölçü ve tartının tam olması için özen gösteriniz. Mevcut cahili piyasa şartları bahane edilerek haram yollara hiçbir şekilde tevessül edilmemelidir.

 

32.  İşletmenizde Ahlakı Güzel İnsanlarla Çalışın

Yanınızda çalıştırmak için sizinle ve arkadaşları ile uyumlu çalışabilecek insan bulunuz. Onları seçerken ölçüleriniz sağlam, onlarla çalışırken ahlâkınız güzel olsun. Yanınızda çalışan insanlara iyi muamele ediniz, uyumda ve ahlâk da onlara örnek olunuz. Uygun çalışma arkadaşları bulunuz, ahengi sağlayınız, kendiniz de çalışma hayatında uyumlu olunuz.

Unutmayınız ki; “Şüphesiz yumuşak huy, nezaket ve kibarlık her nerede bulunursa onu güzelleştirir, her nereden de koparılıp uzaklaştırılırsa o şey değer kaybeder, çirkinleşir.” (Sahih-i Müslim, Birr ve Sıla ve Âdâb 4/ 2004, Hadis No: 2594).

 

Evet, “Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisâ Sûresi 58) buyurur.  

 

İşi bilmese de Mü’min delikanlıyı yetiştirmeye sabredin. O’da öğrenmeye sebat etsin. Unutmayalım ki mümin olarak ilkelerimizi en kolay bizden olan insanlara anlatabiliriz. Örneğin satış yaparken yalan konuşmamak dinimizin ilkelerinden olduğu halde İslami hassasiyeti olmayan çalışanımız bu ilkeyi rahatlıkla çiğneyerek helal kazancımızın içerisine haramı bulaştırabilir.

 

33. Çalışanlarınızı İşe Alırken Görev Tanımını Netleştirin Ve Hak Ettiği Ücreti Zamanında Ödeyiniz

İşe aldığınız insanlarla anlaşırken kapalı ve şüpheli noktalar bırakmayınız, “hukuki geçerliliği olan yazılı anlaşma” yapınız. Bilgili ve tecrübeli, hakkı hak bilen bir insan olarak hareket ediniz. İşe aldığınız insanların düşünemediği noktaları da netleştirerek onların takdirini kazanınız. Çalıştırdığınız insanlara hak ettikleri ücreti zamanında ve tam olarak veriniz. Gün gelip ayrılınca da birbirinizi hayırla yâd edenlerden olunuz.

 

Ebu Hureyre (ra)’den gelen bir kudsî hadisde “Allah Teâla şöyle buyuruyor: Üç kimse vardır ki kıyamet gününde onların hasmı benim: Adımı anarak yemin eden, ahid veren, sonra da yemininin ve ahdinin gereğini yerine getirmeyen kimse. Hür bir insanı satarak parasını yiyen kimse. İşçi tutan, onu çalıştıran ve işini yaptıran, sonra da ücretini vermeyen kimse.” (Sahih-i Buharî, Büyû’ 10/ 27).

 

Ticari alışverişlerde olduğu gibi işçi işveren ilişkileri de bir akdi gerektirir. İşçi işe gireceği işletmede belirli görevle ve belirlenmiş mesai saatleri içerisinde çalışmakla görevlidir. En başta işe girerken belirlenen görev tanımı, çalışma saatleri, izin günleri, maaş, prim gibi şartlarda oluşabilecek değişiklikleler tekrar rızayı gerektirir. Bu nedenle işe alış esnasındaki kurallara bağlı kalınarak karşılıklı haklar korunmalıdır.

 

34. İşinizde Çalıştırmak İçin İşinin Ehli, Güvenilir Ve Kabiliyetli İnsanlar Bulun

Çalıştırmak için seçeceğiniz insanlar güvenilir, kabiliyetli, çalışacağı işe uygun insanlar olsun. Bu şekilde başkasının işinde veya kamu hizmetlerinde çalışan insanlar da işinin hakkını veren ve kendisine güven duyulan kimseler olmalı, işverenin de hizmet sunduklarının da takdirini kazanmalıdırlar.

 

“Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisa 58)

 

35. Cesur Aynı Zamanda İşinizi Geliştirmeye Açık Olunuz

İş hayatınızda cesur ve girişken olunuz. Yeni buluşlar, yeni ufuklar keşfediniz. Adımınızı sağlam atmak için bastığınız zemini iyi araştırınız. Ancak çekingen tavırlı ve tereddütler yaşayan birisi olmayınız.

 

Müslüman müteşebbis işinde en iyi olmayı hedeflemelidir. İş geliştirme yüzeysel bir çalışmayla değil iyi bir araştırma ve planlamanın sonucunda gerçekleşen bir durumdur. Taklitten öte Ar-Ge çalışmalarıyla işini geliştirmenin yollarını araştırmalıdır. Bunun için gerektiği kadar Ar-Ge çalışanı ve ekiplerini de istihdam etme yoluna gitmelidir. Unutmamalı ki sektöründe yapacağı hayırlı yenilikler niyetine göre amel defterine sevap olarak yazılmaya devam edecektir.

 

36. Tekelleşmeden Uzak Durmak

Büyük tüccarların veya ellerinde yüklü miktarda mal bulunanların bir araya gelerek fiyat yükseltmeleri doğru değildir. Bunu yapmayınız. Zaruret olmadıkça devletin de pazar fiyatlarına müdahale etmesi, fiyat sabitlemesi veya baskı ile fiyatları aşağı ya da yukarı çekmesi yanlıştır.

 

Doğru olan, pazarın kendi haline bırakılması, dış müdahalelerin önlenmesi ve fiyatların arz-talep dengesi tarafından tayin edilmesidir.

 

37. Karaborsa Ve Stokçuluktan Uzak Durmak

Fiyat artırmak, karaborsa meydana getirmek için mal depolamayınız. İnsanların rızkı ile oynamaya kalkmayınız. Karaborsacılık yaparak ticaretle uğraşan diğer insanlardaki kötü hırsı da kamçılamayınız. Böyle yaparsanız kötülüğün ateşleyicisi olursunuz, sebep olduğunuz bu ateş çok geçmeden döner sizi de yakar. Fiyat artmasına sebep olmak için mal depolamanın İslâm fıkhındaki adı “ihtikâr”dır. Allah Rasulü (sav) ihtikâr hakkında şöyle buyuruyor: “Kim ihtikâr için yiyecek depolarsa o insan günahkârdır, asidir.” (Sahih-i Müslim, Müsakât 3/ 1227, H. No: 1605, Sünen-i Tirmizî, Büyû’ 3/ 567, H. No: 1267).

 

38. Yaşadıklarınızla Keşkeler Yerine Tecrübe Biriktirin

Yaşadıklarınızdan ibret alınız. Geçen yıllar, yaşadığınız hadiseler size bilgi ve tecrübe sunmuş olsun. Ancak önceki yıllarda yaptığınız hatalara, yaşadığınız acı ve sıkıntılara takılıp kalmayınız. “Keşke şöyle yapsaydım, keşke böyle olsaydı” demeyiniz. Keşkeler şeytana kapı açar unutmayınız.

 

39. Ticaretinizde Konuşma Ve Davranışlarınızda Samimi Ve Mütevazı Olunuz

Konuşmanız ve davranışlarınız içten olsun. Yapmacık tavırlardan ve zoraki kibar konuşmalardan, sun’î nezaketten uzak durunuz. Yersiz çok konuşan, yani geveze olmayınız. Halk tabiriyle lügat paralamaya çalışan insan da olmayınız. Mütevazi olunuz, tekebbürden uzak durunuz.

 

40. Kendi Ayaklarınız Üzerinde Durunuz

Durmadan başkalarına yaslanan, başkalarının veya ailesinin desteği ile ayakta duran, kendi sülalesine dayanarak iş yapan insan durumuna düşmeyiniz. Kendi kabiliyetlerinizi ve gayretlerinizi ortaya koyunuz. “Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.” (Necm Sûresi 39)

 

41. Ölçü Ve Tartı İle Oynamayınız

Müşterek uzunluk, ağırlık ve hacim ölçüsünün olması insanlara hem bilgi hem de güven verir. Bu bilgi ve güvenlerin sarsılması cemiyeti ifsada, ticarî birçok değerin de yerinden kopmasına ve giderek insanlığın çığırından çıkmasına sebep olur. Ölçülerle oynayanlar Rabbimizin tehdit ettiği zümrelerdendir. Ölçerken bir taraf tercih edilecekse siz karşınızdakinin tarafını tercih ediniz.

 

 “Ölçü ve tartıda hilekârlık yapanlara yazıklar olsun! Ki onlar, insanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam, onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise noksan ölçüp tartarlar. Onlar düşünmezler mi ki büyük bir günde hesap vermek için diriltilecekler. Öyle bir gün ki, insan o günde âlemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklar.” (Mutaffifîn Suresi 1-6)

 

Günümüzde semt pazarlarında terazi oynamalarına sıklıkla rastlanmaktadır. Sanayi üretimi yapan firmaların da kullanılan hammadde ağırlığı ve kalınlıklarıyla oynadıkları bilinmektedir. 2 mm sac kalınlığı yerine 1,5 mm kullanılması gibi. Bunun yanı sıra bir ürünün alışılmış ağırlığı dışında gramaj oynamaları da hoş görülmemektedir. Örneğin makarna paketleri standartlaşmış bir uygulama olarak 500 g iken bazı markaların 400 g olarak paketlemeleri gibi. Yine kaşar 500 gr. paketlerde satılırken bazı markaların 450 g olarak paketlemeleri gibi.

 

42. Ticarette de İyiliği Tavsiye Kötülükten Sakındırma Vazifemiz

Ticari hayatta sık karşılaşılan ve İslâmî açıdan ayak sürçmesi veya kayması sayılacak durumlarda dostlar birbirlerini, yaralayıcı olmadan, inada sürüklemeden ikaz etmesini bilmeli, emr-i bi’l-ma’rûf nehy-i ani’l-münker vazifesinin en uygun şekilde yerine getirmeli, bunun için gayret gösterilmelidir.

 

Aldırmazlık veya vurdumduymazlık gafletinin arkasına saklanmak, görüp de görmemek, duyup da duymamak anlayışını rehber edinmek sizleri de vebalin içine sürükler. Rahmân’a kul olunuz, şeytanın tuzaklarından uzak durunuz. Dostlarınızı, yakınlarınızı düşmeye terk etmeyiniz. Emr-i bi’l-ma’rûf nehy-i ani’l-münker vazifesini yerine getiriniz.

 

43. Altın, Gümüş ve Döviz Alış-verişlerinde Vade Olmaz

Altın, gümüş ve döviz alış-verişlerinde vade uygulamayınız. Sarf muamelesi olarak adlandırılan bu alış-verişler araya zaman girişini kabul etmezler. Sarf muamelesinde teslim ve tesellüm arasına girecek vade akdi fesada sürükler. Bu hükmü aşmak veya yıkmak için bahaneler ve yollar da aramayınız. Rasûlullah (sav) Efendimiz, Ubâde İbn Sâmit’in (ra) rivâyet ettiği bir hadiste şöyle buyurur: “Altın, altınla,  gümüş gümüşle, buğday buğdayla, arpa arpayla, hurma hurmayla, tuz tuzla alınıp satıldığında ölçü ve tartıda aynı olmalı ve alış-veriş, aldım ve verdim şeklinde o an peşin olarak gerçekleşmelidir. Bu sınıf mallar, farklı cins ile karşı karşıya geldiklerinde, onları peşin olmak şartıyla dilediğiniz gibi alıp satabilirsiniz.” (Sahih-i Müslim, Müsakât 3/ 1211 H. No: 1587).

 

Ebu Hureyre (ra)’den gelen bir başka hadiste de şöyle buyrulur: “Altın, altınla alınıp satıldığında aynı ölçüde ve aynı tartıda olmalıdır. Gümüş gümüşle alınıp satıldığında da aynı ölçüde ve aynı tartıda olmalıdır. Kim artırır veya artırma talep ederse işte o faizdir.” (Sahih-i Müslim, Müsakât 3/ 1212 H. No: 1588).

 

44. Dükkanınızın Önündeki Kaldırım ve Caddeleri Mal ve Tabelalarla İşgal Etmeyiniz

Caddeler, kaldırımlar ve iki ucu diğer yollara bağlanan sokaklar bütün insanlara ait kamu mallarıdır. Her insanın onlardan istifade etme hakkı vardır. Yolları, kaldırımları insanlara zarar verecek şekilde mallarınızla işgal etmeyiniz. Tabelalarınızı da gelip geçenlere zarar vermeyecek yükseklikte ve şekilde asınız. İslâm’da ne başkasına zarar vermek ne de zarar görme vardır. “Müslüman, diğer Müslümanların dilinden ve elinden emin olduğu kimsedir.” (Buhârî, Îmân 4-5)

 

45. Tutumlu Olun, Muhasebenizi Yapın Cimrilik ve İsraftan Kaçının

Tutumlu olun, hesaplarınızı iyi takip edin, zaman zaman kendinizi muhasebeden geçirin. Ancak cimri olmayın. Tutumlulukla cimrilik, cömertlikle israf arasında ciddi bir fark vardır.

Siz cömert olun, müsrif olmayın, tutumlu olun asla bencil olmayın, cimri de olmayın.

Furkân Sûresinde Rahmân’ın kulları tarif edilirken onların vasıflarından biri şöyle zikrediliyor:  “(O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (Furkan Suresi 67)

 

46. Günü Gelince Zekâtınızı Verin

Zekât, lügatte: taharet, yani temizlik, arınma manasına geldiği gibi bereketlenme, nemâ bulma, artma manasına da gelir. Günü gelince zekât hesabınızı yapınız ve sermayenizi zekâtla hem arındırınız hem de bereketlendiriniz. Zekât bağ budama gibidir. Hem ticaretinize nezahet hem de sermayenize güç getirir. Fakir ve muhtaçlarla aranızdaki bağı güçlendirir, cemiyet fertlerini sevgi ve karşılıklı anlayışla birbirine bağlar.

 

47. Ticarette Yükseldiğinizde de Tevazunuzu Kaybetmeyin

Maddî durumunuz hangi seviyeye yükselirse yükselsin, iş sahanız ne kadar büyürse büyüsün, sizi el üstünde tutan insanlar çevrenizde ne kadar çoğalırsa çoğalsın eski dostlarınızdan, yakınlarınızdan kopmayınız. Tevazuunuzu hiç kaybetmeyiniz. Halktan kopuk hayat yaşamaya meyletmeyiniz. Onların arasında, onlara örnek olarak yaşamayı tercih ediniz. Bu onlara da sizlere de çok şey kazandıracaktır. Kardeşlerimizin en çok kaybettikleri imtihanlardan biri de varlığın imtihanıdır. Son yıllarda bunun acı örneklerini çok gördük. Yıllardır İslâm’a ve Müslümanlara ters esen rüzgâr, Allah’a hamdolsun ki giderek yön değiştirdi. Bu da iş sahasındaki birçok kardeşimizin ve şirketlerimizin yelkenlerini şişirdi, hızla yol almaya başladılar. Zorlu imtihan da işte bu noktada başladı.

 

“Rabbinin Kitabı'ndan sana vahyedileni oku. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O'ndan başka bir sığınak da bulamazsın. Sabah akşam Rablerine, O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebat et. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme.” (Kehf Sûresi 27-28)

 

 

Bu iki âyet-i kerimeyi zikir yaparcasına sık sık okumaya, üzerinde düşünmeye her mü’minin ihtiyacı vardır. İlim ehlinin de makam ve mevkî sahiplerinin de, iş adamlarının da, maddî durumu iyi olanlarında…

 

48. Malla İmtihanı Kazananlardan Olun

İmtihan dünyasında yaşıyoruz. Mal varlığınızla ilgili de imtihan geçirebilirsiniz. Kazancın imtihanı ayrı, yokluğun imtihanı ayrıdır. Siz her iki durumda da kazananlardan olunuz. Malınızla gurura kapılmayınız. Dünya malının sizi her dertten, her sıkıntıdan kurtaracağını da zannetmeyiniz. Beşer olduğunuzu, güçlerinizin sınırlı olduğunu hiçbir zaman aklınızdan çıkartmayınız.

 

8. İŞÇİ ve İŞVEREN ARASI İLİŞKİLER

 

''(Şuayb) dedi ki: Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan artık o kendinden; yoksa sana ağırlık vermek istemem. İnşallah beni iyi kimselerden (işverenlerden) bulacaksın. Musa şöyle cevap verdi: Bu seninle benim aramdadır. Bu iki süreden hangisini doldurursam doldurayım, demek ki bana karşı husumet yok. Söylediklerimize Allah vekîldir.'' (Kasas 27-28)

 

Allah Teala insanları farklı mizaçlarla yaratmıştır. Sünnetullahın bu yönü hayatı kolaylaştırmak ve yaşanılır kılmak için son derece gerekli bir durumdur. Bu farklılıklarla kimi amir, kimi memur, kimi işveren, kimi de işçi olarak bir görev üstlenir ki dünya hayatının devamında bir denge oluşsun. ''Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.'' (Zuhruf 32)

 

İş tutma açısından statüdeki bu farklılıklar İslam toplumunda hiç kimsenin bir diğerine üstünlüğünü ifade etmez. Üstünlüğün takva ile ölçüldüğü dinimizde bu yönüyle fabrikada sıradan bir işçi Allah katında işvereninden daha üst seviyede olabilir. Her şeyden öte iki müslüman konumları ne olursa olsun kardeştirler ve bu yönüyle birbirlerini sıkı sıkıya bağlayan bir hukuka sahiptirler. Aralarında bulunan sosyal ilişkilerdeki ast-üst ilişkisi ne olursa olsun, neticede birbirlerine kardeşçe davranmak durumundadırlar. Statülerine bakmadan bu hukuku korumak her ikisi için de önemlidir.

 

Yukarıdaki esaslara göre hareket edilmediğinde işçi – işveren ilişkileri açısından önemli sorunlar yumağı ile karşılaşılmaktadır. Günümüzde evine ekmek götüren çok sayıda insan ya işçi ya işveren olması yönüyle bu ilişkilerdeki ahlaki yön görmezden gelinemez. Zulüm, hak yeme, kazanca haram bulaşması, gıybet gibi çok sayıda günaha bulaşma bu ikili ilişkideki dengenin bozulmasından kaynaklanmaktadır.

 

Bu bölümde işçi - işveren ilişkilerinde sorunları azaltarak ortadan kaldırmaya yardımcı olacak bazı hatırlatmalara yer verme arzusundayız.

 

Her iki yönden bakıldığında muhatabımız işçi veya işveren olsun karşılıklı ilişkilerimizi kardeşlik hukuku üzerine oturtmak durumundayız. Din kardeşliği ilişkisinin bulunmadığı iş akitlerinde de adalet temelinden ayrılmamalıyız. Bu durumda mümin adalet temelinde en iyi işveren veya en iyi çalışan örnekliğini ortaya koyarak kalplerin İslam’a ısınmasına büyük katkı sağlar.

 

İşçi işveren ilişkilerinde sağlam temelli bir çalışma koşulları için yapılacak sözleşme son derece önem taşır. Bu aşamada sözleşme asla resmi prosedürü yerine getiren bir mukavele olarak görülmemeli. Mesai şartlarından izin günlerine, maaştan ekstra mesai ücretlendirmesine, varsa pirim şartlarının nasıl olacağına, bayram gibi özel günlerdeki çalışma koşullarına kadar her detay belirtilmelidir. Sözleşmede çalışanın görev tanımı net olarak ortaya konulmalı ve ekstra görevlendirmeler işçinin tam rızası alınmadan asla yapılmamalı. İşçi işe, işveren ise işçiye muhtaçtır. Her ikisi de bu durumu asla istismar etmemelidir.

 

Adalete dayanan işçi işveren hukuku yukarıda belirttiğimiz gibi net olarak ortaya konulmuş iş akdinden sudur eder. Hem işçi hem de işveren Allah’a karşı kabiliyetleri elverdiği ölçüde bu sözleşmeye uygun davranmakla mükelleftir. Ancak bu durumda karşılıklı olarak bu işten kazandıkları gelir helal yani meşru olur.

 

İşçi yaptığı işi en iyi şekilde kaliteli yapmak durumundadır. İşverenin görmesinin mümkün olmayacağı işçi sorumluluğundaki kalitesiz üretim kul hakkı olarak tarafına yazılır. Mal ve hizmeti kullananlarca oluşacak mağduriyetler ve tepkiler her iki yönden kendine vebal oluşturur.

 

Allah Teala insan fıtratına harisliği de koymuştur. Firma sahipleri daha fazla kar elde etmek adına işçilerini baskı altına alarak onları kapasitelerinin üzerinde üretime zorlayabilmektedir. İstirahat zamanlarını kısıtlama, zorunlu mesai yaptırma gibi uygulamalar işçinin tam rızası olmadan asla yapılmamalıdır. İşçiler de iş tanımlamalarına göre yapabilecekleri ortalama üretimi en iyi şekilde gerçekleştirmeleri gerekir. Adeta işverenin gelirine göz dikercesine sebepsiz iş yavaşlatmalardan uzak durmalıdır.

 

İşveren çalışma şartlarını işçi güvenliği ve sağlığı şartlarında oluşturmak durumundadır. Gerek iş güvenliği gerekse genel sağlık açısından işçilerine zarar verecek tedbirsizliklerden uzak durmalılar. Bu doğrultuda güvenlik için gerekli iş güvenliği ekipmanlarını temin etmeli ve bunların kullanımını denetlemelerle sağlamalı. Yine doğrudan kansere yol açan, çevre kirliliği oluşturan uygulamalara asla yönelmemelidir.

 

İşçi mülkiyeti patronuna ait olan hammaddeler, üretim ekipmanları ve makineler, otomobil gibi araçları kullanırken kendi malıymış gibi davranmalıdır. Gereksiz israf, sorumluluğundaki aletlerin bakımını yapmama, hor kullanma gibi durumlar helal kazancına zeval getirir.

 

İşveren belirli bir iş tanımı için istihdam ettiği işçisini tam rızasını almadan farklı alanlarda istihdam etmemeli ve rotasyon gibi farklı şehirlerde çalışmaya zorlamamalıdır.

 

İşveren maaşlarını sözleşmede belirtilen tarihlerde ödemeye azami gayret göstermeli. Ödemenin gecikebileceği istenmeyen dönemleri işçisiyle helalleşerek net olarak izah etmelidir. Asgari maaş sınırını kamunun belirlediği alt sınırın üzerinde tutmayı amaç edinmelidir. Müslüman işveren kendi kazancı her yıl katlanırken enflasyon altında ezilen işçilerini görmezden gelemez. Bunun için kazancından işçilerinin maaşlarını gerekli durumlarda takviye etmelidir. ‘’Bu işin doğası bu.’’, ‘’Bu sektörde bu maaş oturmuş durumda. Dengeleri niye bozayım ki.’’ gibi temelsiz mazeretlere sığınmamalıdır.

 

Maaş (ücret); işçiye harcadığı enerji ve emeği karşılığı verilen para veya para karşılığı bedeldir. Bu (akidde) işçi için en önemli unsurdur. Diyebiliriz ki; iş hayatında dengeler bu nokta üzerinde yoğunluk kazandığı, tarafların (işçi - iş veren) sonradan bir anlaşmazlığa düşmemesi için ücretin önceden açık ve net bir şekilde konuşulması ve bilinir olması gereklidir. Resulullah (sav) "Bir işçi çalıştırdığında ücretini ona bildir. ’’ (Nesai, Eyman Ve’n-Nuzur: 44) buyurmaktadır. ‘’Hele bir çalış başla sen, maaşını ilerde konuşuruz.’’ gibi sözler ahlaki bir yaklaşım değildir.

 

Ticaret uzun soluklu bir yoldur. Müslüman işverenin az para kazandığı dönemler olduğu gibi çok karlı geçirdiği yıllar da olacaktır. Karlı geçirdiği yılda çalışanları da gözetmeli, onların gönlünü ekstra ödemelerle en iyi şekilde almalıdır. Konuşmalarında yapılan karı kendi ticari başarılarına değil tüm çalışanların gayretleriyle Allah Teala’nın bir lütfu olduğunu vurgulamalıdır. 

 

İş hayatında hiçbir şey ilk günkü gibi kalmıyor. Sektörler gelişirken öğrenilecek yeni bilgiler ortaya çıkıyor. İş veren çalışanların eğitimine önem vermeli ve bu doğrultuda çalışmalar yapmalıdır. Çalışan da bu eğitimlere gereksiz bir angarya olarak değil helal kazancına katkı sağlayacak önemli bir bilgi olarak yaklaşmalıdır.

 

İş akdi firma sahibine olduğu gibi çalışana da önemli sorumluluklar yükler. Çalışanların, iş akdine sadakat göstermeleri, disiplinli ve dürüst çalışmaları, bencillik ve dalkavukluktan uzak durmaları, firmanın üretime, istihdama ve pazarlamaya ilişkin sırlarını dışarıya sızdırmamaları, yüz kızartıcı eylemler sergilemekten kaçınmaları, firmayı temsil niteliği taşımanın koşullarına uymaları bu sorumlulukların başında gelmektedir.

 

 

9. SONUÇ

 

Ticaret ahlakından temel gayemiz ticarette de İslam ahlakının Asr-ı Saadette olduğu gibi her dönemde ortaya konulabileceğine dikkat çekmektir.

 

Temel gayenin maddi kazanca odaklanmak olmadığını, rızkı verenin, yazanın, açan ve daraltanın Allah Teâla olduğunu bilerek ticari hayatta ne tür davranışlar ortaya koymanın ahiret faydası getireceğinin bilinmesi gerekir. Bu bilinçle başarıda eksenin dünya kazancına yönlendirildiği, başarı veya başarısızlığın maddeyle ölçüldüğü günümüz iş hayatındaki ahlaki erozyonu gidermeye katkı sağlayabiliriz.

 

Meşru yoldan ticaret ve emekle elde edilen helal kazancın malı bereketlendirdiği faiz benzeri haram yolların malı yok ettiği bilinmelidir.

 

Bir Müslümanın, kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu kimseleri geçindirmeğe, borçlarını ödemeğe yetecek kadar helâlinden kazanması farzdır. Aynı zamanda ihtiyacı dışında fakirlere yardım, gariplere iyilik için yeterli miktardan fazla kazanmak İslâm'ın övdüğü, güzel gördüğü bir davranıştır.

 

Her alanda olduğu gibi İslam çalışma ve kazanç elde etme yollarını göstermiş, sınırlarını belirlemiştir. Haram kılınan içki gibi ürünlerle faiz ve kumar gibi gayri meşru kazanç ve sermaye edinme yolları dışında üreterek, çalışarak veya ticaretini yaparak kazanç elde etmek teşvik edilmiştir. Bununla birlikte insanın mal biriktirmeye olan zafiyeti ibadetlerin ihmali ve dünyevileşme gibi önemli tehlikeleri de içinde barındırır. Çalışma hayatı ve ticarette henüz en başta belirli kurallar belirlenerek bunun için gerekli irade ortaya konulamazsa ibadetler ciddi yara alır.

 

Müslüman çalıştığı alanla ilgili, İslâm’ın emir ve yasakları hakkında bilgi edinmeli, mesleğini sevmeli ve kıymetini bilmeli. Doğru sözlü ve güvenilir bir tâcir olmalı. Başkasının malını elde etmek için batıl yollara tevessül etmemeli.

 

Müslüman ticârî kabiliyet ve zekâsını kazanç için kullandığı gibi, yeri gelince inanıp gönülden bağlandığı hak dava için de kullanmalıdır.

 

Kazanç hırsı Allah’ı zikirden, ona ibadetten, infaktan ve zekat vermekten alıkoymamalıdır. İnfakıyla örnek olup gıpta edilen insanlardan olmaya çalışılmalıdır.

 

Ticârî muamelelerde yumuşak tavırlı ve müsamahakâr olunmalıdır. İkramda bulunmayı unutmamalıdır. Ticari hayatta borç ve akitlerine sadık güvenilir insan olmak amaçlanmalıdır.

 

Müslüman ticarette kanaatkâr ve tevekkül sahibi olmalı.

 

Ticaret emr-i bil mağruf nehy-i anil münkere vesile kılınmalıdır.

 

İşçi işveren ilişkilerinde sağlam temelli bir çalışma koşulu için sözleşme yapılmalı ve buna uygun davranılmalıdır.

 

Çalışan yaptığı işi en iyi şekilde kaliteli yapmalı, işveren de işçisinin hakkını vererek ikramlarda bulunmaya gayret göstermelidir.

 

✔ Ticari ilişkilerde İslami hassasiyeti olan kişi / kurumlar öncelenmelidir. İslam’a açık düşmanlığı olanlardan ise mümkün olduğunca uzak durulmalıdır.

 

10. ÖDEV

Ticaret ahlakına ilişkin üzerinde taşıdığı beş olumlu, beş olumsuz vasfın tespit edilip olumsuz vasıfların düzeltilmesine çalışmak.

 

11. VİDEO

 

a.      Ticarete atılacaklara Müslümanca kazanç için tavsiyeler | [Birfetva-Nureddin Yıldız]

https://www.youtube.com/watch?v=d4GwH1nzx9M

 

b.      Kulaklara Küpe: Helal Zenginliğin 7 Altın Kuralı | Nureddin Yıldız

https://www.youtube.com/watch?v=2TdjugFzM0w

 

c.      Ticaret Dindendir - Hayat Rehberi - Nureddin YILDIZ

https://www.youtube.com/watch?v=lqFDO9iZLu8

 

 

12. HER DERS İÇİN BİR MAKALE

 

Modern çağda helal kazanç mümkün mü?

https://www.haksozhaber.net/modern-cagda-helal-kazanc-mumkun-mu-156537h.htm

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Dersler